Artı ürün elde edildikçe sömürünün tohumları da atılmış oldu. Sömürü, çıkarları nedeniyle birbiriyle çelişen sınıflar arasında ölümüne bir sınıf savaşı başlattı. Yabancılaşma öyle bir noktaya vardı ki para kazanmak, sermaye biriktirmek uğruna, insan başka canlılara bile reva görülmeyecek kan, zulüm, işkenceyi kendi türüne uyguladı. Servet uğruna kitleler halinde katliamlar, talan, yağma olağan bir hal aldı. Egemenlerin aracı olan devletin yetkinleşmesi, sömürünün mutlu bir azınlık (burjuva) dışında tüm topluma sistematik olarak uygulanmasına yol açtı. Tekeller çağı olarak adlandırılan emperyalizm döneminde, pazar alanları için süren mücadele kapitalizmin devrevi krizlerinin artık sürekli bir nitelik kazanmasına yol açmıştır.
Emperyalizmin girdiği her yerde sömürüyü derinleştirmesi; geleneksel ekonomik ilişkilerin dağılmasına ve yaşam koşullarının daha fazla ağırlaşmasına yol açmıştır. Daralan pazar alanları ve kar oranlarını artırmak için başvurulan savaşlar, tüm dünyayı içine çeken kanlı bir girdaba; yani emperyalist paylaşım savaşlarına dönüşmüştür.
Sömürünün derinleşmesi, küçük mülk sahiplerinin yaşam koşullarını proletaryaya yaklaştırırken; düşünceleri ise hala burjuvazinin etkisinde kalır. Kriz süreçlerinde ekonomik durumları hızla bozulan ara katmanların yaşam koşullarında da ani değişiklikler olur. Bu durum küçük mülk sahiplerinin tavır alışlarında ya bir radikalleşmeye ya da yozlaşmaya/çürümeye sebep olur. Boşluğa düşen küçük mülk sahipleri geleceklerinden endişe etmeye başlarlar. Sonal kurtuluşu proletarya ile ortaklaşmasına bağlı olan küçük-burjuvazi, kapitalist sistemin baskısı altında yalpalar. Lenin bu sınıfın doğasını şöyle açıklıyor:
…küçük mülkiyet sahibinin, küçük üreticinin, aşırı bir devrimciliğe kolayca geçtiği, ama bu sınıfın tutarlı, örgütlü, disiplinli ve sağlam bir tutumu benimseyemediğidir… Bu çeşit devrimciliğin kararsızlığı, kısırlığı, çabucak boyun eğişine, kayıtsızlığa, kuruntuya ve giderek bir
burjuva hevesinden ötekine çılgınca sevdalanmaya dönme eğilimi bütün bunlar herkesçe bilinir. (Sol Komünizm Çocukluk Hastalığı, Lenin)
Küçük-burjuva dünyaya kendi prizmasından (faydacı) bakar. Kendisini doğrudan ilgilendirmeyen konulara ilgisizdir. Proletarya gibi bütünün parçası ya da çarkın dişlisi olmak yerine iki uç noktada sürekli savrulur.
Ülkemizin küçük-burjuvalar cenneti olmasının yanında feodal kültürün etkilerinin de sürmesi karmaşık bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Faşist baskı ve katliamlar karşısında halkın tüm kesimleri olumsuz etkilense de yaşam koşullarında görülen ani değişiklikler, tavır alışlarda farklılaşmalara yol açar. Halkın yapısı homojen değildir. Halkın farklı sınıf ve tabakalarının biriken sorunları karşısında gösterdikleri direncin ivmesinin daha fazla yükseldiği yerlerde faşist baskı ve katliamlar da artar. Mücadele üst bir noktaya sıçradığında başarıdan başı dönen kimi kadroların “sol”a kaymasına karşı dikkatli olmak gerekir. Eğer genel veya kısmi yenilgi ya da gerileme dönemine girilirse bu kez kendine ve mücadeleye inançsızlık atmosferinde sağ sapma tehlikesi belirir.
Çin devrimi sapmalarla mücadele içinde gelişmiştir. Proletarya’nın zayıf, feodalizmin ve küçük mülk sahiplerinin yaygın olduğu Çin’de; devrimin her aşamasında sapmalarla mücadele yürütülmüştür. Mao’nun yalın ifadeleri sağ ve “sol” sapmanın ne olduğunu anlaşılır bir şekilde anlatmaktadır. “Sol” nedir? Zamanın çok ilerisinde gitmek, bugünkü gelişmenin ilerisinde olmak, eylemde ve ilke ve siyaset meselelerinde aceleci olmak, mücadelelerde ve tartışmalarda herkese birden vurmaktır; bütün bunlar “sol” sapmalardır ve iyi şeyler değildir. Zamanın gerisinde kalmak, gelişmeye ayak uyduramamak ve mücadeleci ruh eksikliği sağ sapmalardır. (Mao Zedung Cilt V- 1955)
YENİLGİ DÖNEMLERİNDE
SAĞ SAPMAYA DİKKAT EDİLMELİDİR
Devrimci mücadelenin yenildiği ya da kısmi başarısızlıklara uğradığı koşullarda kimi kadrolarda yılgınlık, halka (kendine) güvensizlik, inançsızlık belirir. Düşman karşısında soğukkanlılığı ve cesareti yitirenler, genellikle devrimci safları hızla terk eder ya da Marksizm’in yüzyıl önce mahkûm ettiği kimi düşünce kırıntılarına sarılarak içinde bulundukları ruh halini haklı çıkarmaya çalışırlar. 12 Eylül yenilgisi sonrasında yaygın olarak karşılaştığımız “sağ” sapma; mücadele ivmesinin çok düşük seyrettiği günümüzde hala en tehlikeli ve en fazla dikkat etmemiz gereken yanılgıdır. AB’den demokrasi beklemek, egemenler arası çelişkileri abartmak, emperyalizmin müdahalelerini bahar zannetmek gibi örnekler yanı sıra basın açıklaması, miting, vb. araçlara abartılı anlamlar yüklemek de yenilgi dönemlerindeki sağ sapma için örnekler sayılabilir. Kendi gücüne güvensizlik bir çaresizlik ruh halinin gelişmesine yol açarken; gelişmelere abartılı (gerçek dışı) anlamlar yüklemek de çözümün hep kendi dışında aranmasına sebep olur.
Yenilgi dönemlerinde daha az tehlikeli olan “sol” sapmaya da yine dikkat edilmelidir. Halkla bağların zayıfladığı, safların seyrekleştiği bu dönemlerde kimi kadroların kapıldığı yalnızlık, çaresizlik duygusu gerçeklikten kopuk bir mücadele anlayışının gelişmesine yol açar. Solda başarıya duyulan açlık kimi olguların gerçekliğinden koparılarak sansasyonel bir şekilde sunulmasına yol açar. İşçi sınıfı ve emekçilerin politik örgütlülük düzeyini dikkate almadan sık sık genel grev çağrısı yapmak; işyeri bazında grev ve direnişleri işçi sınıfının şahlanışı gibi görmek/göstermek gerçeklikten kopuşun ve özgüven eksikliğinin göstergesidir. Ayrıca adli şiddet vakalarını “halkın kabaran öfkesine” yormak; yaşanan küçük pratiklere abartılı anlamlar yüklemek “sol” sapma için ilk elde verilebilecek örneklerdir. Halkla bağ kurmak adına geri kalmış değerleri sahiplenerek ya da kişilerin zaaflarıyla mücadele etmek yerine onu kaşımak yer yer düşülen bir başka açmazdır. Feodal ve küçük-burjuva kültürün halk içindeki olumsuz etkileriyle mücadele etmek yerine halkımızın değerlerini sahiplenelim yaklaşımı bu zaaf ve eksikliklerin yapı içine taşınmasına yol açar.
MÜCADELENİN YÜKSELDİĞİ KOŞULLARDA “SOL” SAPMA TEHLİKESİ BELİRİR
Mücadele ivmesinin yükseldiği, halkın sürece daha fazla katıldığı dönemlerde devrimci bir yapının karşısına daha önce karşılaşmadığı ve tamamen yeni bir süreç çıkar. Sürecin özelliklerini ve mücadele çizgisini kavrayamayan devrimcilerde, pratik süreçten (gerçeklerden) kopmalar yaşanır. Kimi kadrolarda sağa kayış gözükürken kimisi de “sol”a kayar.
Sağa kayan kişilerde eski ile yeni arasında sıkışma, bilinemeze karşı bir güvensizlik ve korku gözükür. Onlar, geçmiş pratiğe tutkulu bir şekilde daha sıkı sarılır. Sorunlar karşısında mücadeleci ruhları eksiktir. Bulundukları zeminde eskiyi tekrarlamaya, hitap ettikleri kitleyi geriye çekmeye çalışırlar. Gelişmelere ayak uyduramayıp, sürecin gerisinde kalırlar.
Kavga’nın her aşamasında olduğu gibi mücadelenin yükseldiği bir dizi başarılar ya da zaferler elde edildiği dönemlerde devrimci yapılar dikkatlerini “sol” sapmalara yoğunlaştırmalıdır. Belirli bir bölgede ya da alanda kazanılan zaferler sonrası kimi kadrolar yapının içinde bulunduğu gelişme aşamasını, nesnel süreçleri göz ardı ederek bütünü parçaya feda etme eğilimine girerler. Parça o kadar abartılır ki gelecekte gerçekleşmesi mümkün olan bir düşünceyi ya da eylem düzeyini hemen hayata geçirmeye çalışırlar. Maceracı eylemlere girerler. O kadar aceleleri vardır ki devrim arabasını çekmesi gereken devrimciler arabayı bırakıp hızla gözden kaybolurlar.
SAĞ VE “SOL” SAPMANIN PANZEHİRİ DEVRİMCİ KİŞİLİKTİR
Devrimcilik bir öncelikler sıralamasıdır. Her devrimci ister teorik isterse pratik olsun, tüm çalışmalarının temeline hareketin ihtiyaçlarını koymalıdır. Hareketin ihtiyaçları yerine, çalışma yaptığı alanın ihtiyaçlarını ya da kendi ihtiyaçlarını koyan, öznel davranan kişilerde sapmaların ortaya çıkma olasılığı yüksektir.
Devrimci mücadelenin doğru çizgisinden sapmalar, aniden, birdenbire ortaya çıkan, bizim süreç içinde fark etmeyeceğimiz şeyler değildir. Bir hastalık ortaya çıkmadan önce çeşitli semptomlar göstererek bizi uyarır. Tedavi için bu belirtileri doğru teşhis etmek önemlidir.
Kadrolarda da yanlış bir eğilim ortaya çıkmadan önce çeşitli belirtiler gösterir. Bu belirtiler rüşeym halindeyken, uç vermeden de tespit edilebilir. Düşünsel veya pratik alanda yaşanacak bir sapma henüz boy vermeden dikkatli bir gözlemle giderilebilir.
Sağ ve “sol” sapmanın yaygınlaşmasında sosyalist hareket içindeki egemen kültürün etkisi yadsınamaz. Solda taraftarlık düzeyini aşmayan ilişkilenmenin yaygın olması kuşaklara birikim aktarmayı zorlaştırıyor. Özün yerine biçimin öne çıktığı günümüzde devrimciliğin bir yaşam biçimi olduğunu kavratmak acil ve zorunlu bir ihtiyaçtır.
“Sol” sapmanın belki de en belirgin özelliği sabırsızlığıdır. Bir çocuk gibi çabuk sıkılan, dikkatini bir soruna yoğunlaştıramayan, kestirme çözümler arayan bu anlayışla yine sabırla mücadele etmek gerekir. Hataları ve eksikleri konusunda sürekli konuşmalı, bilgi eksikliği giderilmelidir. Devrimciler karşılaştıkları sorunlar karşısında bir düşünce sistematiğine ve yönteme sahip oldukları oranda çözüm üretme şansına sahiptirler.
“Sol” sapmanın kalıcı olarak çözülebilmesinin biricik yolu bir yönteme sahip olunmasını sağlamaktır.
Sağ sapma genellikle yabancılaşma biçiminde karşımıza çıkar. Her devrimcinin geçmişten getirdiği güçlü ve zayıf yönleri olabilir. Ve herkesin gelişmişlik düzeyi de birbirinden farklıdır. Bir yapının içine girdiği sürecin özelliği; kişinin, kendisini zayıf ve eksik hissettiği bir nitelik taşıyabilir. Bu gibi durumlarda kişi kısa süreli dumura uğrayabilir. İnsanın bilgi sahibi olmadığı, kendisini dışında hissettiği (sürüklendiği) durumlarda bir korkuya/kaygıya kapılması anlaşılır bir durumdur. Mücadelenin ivmesinin yükseldiği ya da düştüğü dönemlerde; bazı kadroların süreci kavrama, ona ayak uydurma ve yaşamını yeni dönemin ihtiyaçlarına göre düzenleme konusunda boşluğa düştükleri olur. Böyle durumlarda öncelikle yeni dönemin teorik ve pratik özellikleri ısrarla anlatılmalı, korku ya da kaygıları gidermek için her soru ve sıkıntının yanıtlanmasına özen gösterilmelidir. Eksik bilgi tamamlanmalı, düzeyine göre basitten karmaşığa giden bir yolda görevler alması sağlanmalıdır. Yoldaşlarını kucaklamak, sımsıkı sarmak bir devrimci yapının en öncelikli görevidir.
Devrimciler ya da halk arasındaki sorunlar antagonist (uzlaşmaz) çelişmeler değildir. Böyle durumlarda sorunun kaynağını doğru tespit ederek kadroların hatalarını, yanlışlarını görmelerini sağlayacak bir mücadele yöntemi belirlenmelidir. Hatalarla, eksiklerle, zaaflarla mücadele etmenin tek bir yolu vardır; o da ikna yöntemidir. Bir fikrin, düşüncenin ya da pratiğin yanlışlarının tüm yönleriyle ortaya çıkabilmesi için sonuna kadar dinlemek, izlemek gerekir.
Hata sahibinin savunduğu şeyi ortaya koyması sağlandığında ancak tamamen ikna edilme şansı vardır. İfade etmesi engellendiği veya yarım kesildiği durumlarda ya ikna olmaz ya da sorunun üstü örtülmüş olur.
Kadroların zaaflarıyla mücadele ederken, birliğin korunmasına azami özen gösterilerek, yoldaş sıcaklığıyla kucaklanması da bilinmelidir.
19 KASIM 2011
DEVRİMCİ HAREKET
Sayı 35 (Şubat-Nisan 2012)