Bahadır Deniz
Devrimciliği oyun zannedenler için, “Devrimciliğin cezbedicilik ömrü” azdır. Çocukların/bebeklerin, tanıştıkları her yeni oyuncağa heyecanla sarıldıkları ve onu hızla tüketip yeni oyuncak arayışına girdikleri bilinir.
Devrimci yaşamı; can sıkıntısı, değişiklik ihtiyacı, boş zaman doldurma, vb. nedenlerle seçenlerin durumu, bebeklerinkinden farklı değildir. Karşılaşılan yeni ortam, ilgi, değişiklik, vb. nedenlerle duyulan heyecan hızla tükenecek; kişilerin, yeni heyecan arayışları içinde olan ve hatta içten içe “Hani devrimcilik renkli ufuklar sunuyordu; sıkıntımı bile gideremediniz.” diye yoldaşlarına içerleyen bir halde devrimciliğin sahiline vurduğu görülecektir.
Gerçekte heyecan, sıcaklık, vb.nin yitimi; yaşamda tatsızlık ve sıkıntı hallerinin sürekliliği doğrudan öznenin kendisi ile ilintilidir. Yani o özne, hangi işi yaparsa yapsın, benzer problemlerle karşılaşacak; örneğin, devrimci görevler karşısında gösterilen tembellik, farklı görevler söz konusu olduğunda da dışavuracaktır. Devrimci zeminin, diğer yaşam zeminlerinden farkı; kendini gerçekten geliştirmek ve kişiliğindeki zaafları aşmak isteyenlere, en uygun koşulları sunmasıdır. Yoksa, o zemine girer girmez; önlerine sular-seller gibi imkanların sunulacağını, cennetin bir halı gibi serileceğini zannedenler, hayal kırıklığına uğramakta ve o zemini bütünüyle terketmekte gecikmezler.
Kişi(ler) bir devrimci yapıya reformizm karşıtı bir söylemle katılmış olsa dahi, pratikte devrimciliğin gerklerinden kaçıyor, tembel ve isteksiz davranıyor, risk almaya yanaşmıyorsa; bulunduğu devrimci yapının çatısı altında reformizm üretiyor demektir. Bunlar, devrimci yapıların reformistleridir.
Devrimcilik bugün geçmişten daha zor ve daha çıplak yaşanıyor. Sertleşen iklim, kamuflaj malzemelerini eritti. Olguları büyüterek gösteren dışbükey aynaların aldatıcı görüntülerini ölçü alan da kalmadı. Sular çekildi ve ayaklar yere erdi. Artık herkes, çıkınında ne varsa, onunla sahnedeki yerini alıyor.
Devrimciliğin içerdiği anlam ve vaadettiği güzellik; ona denk düşen bir emekle kazanılabilir. Bedava sevgi, bedava ilgi, bedava saygı ve güzellik; başka yerde olmadığı gibi, devrimcilikte de yoktur. Ancak, devrimcilikte harcanan hiçbir çaba boşa gitmez. Tersine, devrimcilik; ekilenin biçilmesi ve çaba sahibini mutlu etmesi için mümkün olan en uygun toplumsal topraktır.
HAREKETİMİZ, DEVRİMCİ BİRİKİMİ, ÜLKEMİZ KOŞULLARININ VE TARİHSEL DÖNEMİN İHTİYAÇLARINA DENK DÜŞEN BİR YARATICILIKLA ELE ALMAKTADIR
Bizim gönlümüz gibi, duruş yelpazemiz de zengindir. Ne var ki bu zenginliğin kapsayıcılığına rağmen, içimizde “tutunamayanlar” olmaktadır. Bizim yaşam mekanlarımıza “devrimcilik-dışı nedenler”le gelenler, bu nedenleri aşıp devrimcileşemediği takdirde aynı nedenlerle eski mekanlarına geri dönerler. Tabii ki bu, kendiliğinden başlayıp biten bir süreç değildir. Ancak, devrimciliğin (hatta tutarlı bir insan olmanın) gerektirdiği ön zemini zayıf veya “aşınmış” olanlar için, sunulan ortam ve gösterilen kazanma çabalarının sonuç vermesi zordur ve büyük ölçüde öznenin kendisine bağlıdır. Bilindiği gibi, kendisi iyileşmek istemeyen bir hastaya doktorların yapabileceği hiçbir şey yoktur.
Bir taraftan, çocuğunu açlıktan kaybetmiş Afrikalı bir annenin acısına ortak olma iddiasında olunuyor, diğer taraftan küçücük yükler karşısında bile kaytarmanın yoluna bakılıyorsa, ortada devrimcilik için uygun olmayan bir kişilik var demektir. Bizim bunların yazarken amacımız, umuda yapılan yatırımların boşa çıkarılmasını önlemek; solun, devrimciliğin, kurtuluş umudu ve projelerinin sahipsiz olmadığını dosta da düşmana da göstermektir. Halkın dertlerine tercüman olan ve umutlarını temsil eden öznelerin alacağı küçük bir yara veya göstereceği en ufak bir yalpalama karşısında zil takıp oynayacak güçlerin bulunduğu bu koşullarda, zebaniler sürüsüne pabuç bırakmamakta ısrarlı ve istikrarlı hareket etmek büyük önem taşımaktadır.
Böylesine önemli ve onurlu çabalar için yola çıkanlar, eldeki imkanları ve insan sayısını önemser; ama, başlangıç veya bitiş sebebi yapmaz. Ucuz hesapların sahibini de vurduğunu bilen devrimciler; her şeye, devrimci ciddiyet çerçevesinde yaklaşmak durumundadır. Bu, devrimci zeminde tutunamayanlar karşısında, ezici ve uzaklaştırıcı bir tutum takınmayı değil; duygusallıktan uzak, seçici ve devrimciliğin gerektirdiği seviyeyi koruyarak bir duruş sergilemeyi gerektirir.
Devrimci değerlerde ısrar ve sahiplenme, bir yanıyla etik bir anlam ifade ederken, diğer yanıyla, yarına uzanacak basamak olma işlevi görecektir. Devrimciliğin en önemli niteliklerinden biri, “boşa kürek çekiliyor” gibi göründüğü anlarda bile, işin dolu tarafından emin olup tereddütsüz adımlarla yola devam edebilmektir. Bu, “oyun bozucu” hiçbir çabanın aşındıramayacağı bir nitelik ve devrimciliği yok etme niyetleri karşısında bir güvencedir.
Sapla samanın, akılla akılsızlığın yer yer karışır duruma geldiği sisli ortamlarda devrimciler için akıl ölçüsü, öncelikle kendi tecrübe ve birikimleri olmalıdır. Başkasına akılsızlık atfetmek veya başkasının akılsızlığını kendi akıllılığının kanıtı saymak, devrimci kimlik gibi iddialı duruşlara yakışık düşmez; bu nedenle bizlerin ayak izinde “kendine ait”lik, “bağımsızlık” hali gözlenmelidir. Bunlar, zorlama tercih veya tanımlamalar değildir. Solun bugün, yapmaya kalkışması halinde en çok zorlanacağı şeylerden biri, sorunlara ortak çözüm aranabilen, kollektif bir fikrî üretkenli ortamı sağlamaktır. Yaşamdaki duruşunu halen, diğer devrimci yapılarla didişmek, mesafe koymak olarak algılayan örgütlenmelerin ağırlıkta olduğu ve ayağını yaşamın bizzat içine basarak ideolojik-politik sorunlara çözüm aramak yerine, kapalı salonlardaki akademik-entelektüel çerçeveyi aşmayan çabalarla yetinildiği ve bunun bir kısır döngü halini yansıttığı bu koşullarda bizler, attığımız her adımı ve ürettiğimiz her fikre özel bir önem veriyoruz.
Bu yürüyüş, attığı adımlarla aşağı inenlerin değil, yukarı çıkmak isteyenlerin yürüyüşüdür. Bu yol, yaşamı tüm ayrıntılarıyla bir bütün halinde karşılayan ve dönmemek için yeterli akıl ve yürek sebebi olanların yoludur.
Sayı 5 (Ocak 2002)