Yer: Yunanistan Yıl: 1951
Adı: Niko Beloyanni
Suçu: Halkının özgürlüğü ve ülkesinin bağımsızlığı için savaşmak.
İşkenceli hücrelerde on ay Ve duruşmalarda üç hafta
Ayakta dimdik duran Beloyanni’ye Söz sırası gelir.
Duruşma,
Geceyarısından sonra saat ikide başlatılır. Beloyanni yargılanıyordur.
Tüm Yunanistan uyanır. Angola’nın yüreği hızlı hızlı çarpar.
Savaş halindeki Kore’nin boğazı düğümlenir.
Tüm Balkanlar,
eşini pencerede kaygılı gözlerle bekleyen
Bir kadına dönüşür.
Beloyanni,
“Ben, devrimcinin zor,tehlikeli,
yokluklar içindeki hayatını yeğledim” der. Konuşma uzar.
Vakit ilerler.
Bir bardak su ister.
Ama, su içmesine izin vermezler. “olsun” der.
Ve konuşmasını sürdürür.
Konuşmanın sonunda Yerine oturmaya giderken, Sevgilisi Elli
Ona kırmızı bir karanfil uzatır.
Beloyanni, karanfili alır
Dudaklarına değdirir ve gülümser.
Dünyada hangi dudaklar
Böyle bir öpücükle ödüllendirilmiş; Dünyada hangi susuzluk
Bu kadar güzel karşılanmış olabilir ki? Bu, şanslı bir ağızdır.
Bu,devrimciliktir.
Bu, ödüllerin en büyüğünün Aşkın en mükemmelinin
Devrimcilikte içkin olduğunun Göstergesidir.
Bu göstergeyi tanımayanlar, Küçülür.
Bu göstergeyle yarışa kalkışanlar, Geri düşer.
Tapon ilişkileri
Üçüncü sınıf yaşam senaryolarını Kendine yakışık görenler
Yollarını ayırabilirler. Bizler,
Karanfili öperek susuzluğu giderenlerin Safında yer almaya
Devam edeceğiz. Biz devrimciyiz.
Güzelliklerin, insanlık bahçesinde
Karanfilleşerek çoğaldığı;
İnsanların, birbirinin üzerine basarak değil, El ele tutuşarak
Karanfillere uzandığı dünya Bizim dünyamızdır.
Bizim reflekslerimiz
Sahip olduğumuz değerlerin meyvalarıdır. Biz, hiçbir gelişme karşısında
Tavırsız kalamayız.
Dallarımızdan üretkenlik fıçkırmalıdır.
Bize refleks yitimi
Bize tepkisizlik
Bize kısırlık yakışmaz. Yoldaşlarımız,
Bir yangını haber verir gibi “fırlamalı”
Bir yarayı pansuman eder gibi titizlenmelidir. Biz, doktor değiliz.
Bizim de yaralarımız var. Ama biz devrimciyiz.
Tüm duyarlık göstergelerinden
Tüm sanatçı inceliklerinden Öte bir tanımlamadır bu.
Ne mutlu,
Yaşamı devrimcileştirerek yol alanlara.
Ne mutlu, bir sevgilinin elinde karanfilleşen vericiliği Hakkedenlere…
Baloyanni; Yaşamın her anını
Bir şiir gibi dokuyan,
Mücadelede ozanlaşan bir devrimciydi.
Elli’yle el ele yürümeyi çok istediğinde
“Ama önemi yok, başkaları yürüyecek yerimize” diyordu. O, Yunan halkının
Çiçek açan yanıydı.
Onu koparmak istediler… Heyecanları kurşuna dizilen,
Özlemleri çalınan Yunan halkı; Onun şahsında direniyor,
Onu ayakta alkışlıyordu. İşlerinin zor olduğunu anlayan Cellat sürüsü,
Taktik değiştirdi.
Casusluk iddiasıyla yeniden yargıladılar. Beloyanni, bu kez de
Halkın koynuna en çok yakışan Şafak gibiydi.
Direndi, haykırdı, yargıladı; Ama,
Karanlıkla bir an olsun uzlaşmadı. O sırada, Nazım Hikmet de
Uluslararasılaşmış yoldaşlık elini uzattı
“… her şafak vakti kalbim Yunanistan’da kurşuna diziliyor.”
dedi ve idamı engellemek istedi. Olmadı…
Niko Beloyanni’yi
30 Mart 1952’de kurşuna dizdiler. Aradan kırksekiz yıl geçti.
Miras bıraktığı karanfilin rengi Hâlâ kıpkırmızı…
Ve hâlâ Yunanistan’da Sabahın sahipleri
Her şafak vaktinde Kızıllığın ortasında
Beloyanni’yi gülümserken görürler.