Neo-liberal eğitimin, diğer bir ifadeyle; eğitimde özelleştirme politikalarının nasıl bir yıkıma yol açtığını son yapılan Öğrenci Seçme Sınavı bir kez daha göstermiştir. Eğitimde ‘reform’, ‘dönüşüm’ diye halka yutturulmaya çalışılan özelleştirme uygulamalarının gerçekte parasız eğitimi bütünüyle ortadan kaldırıp sadece parası olanların okuyabileceği bir sistem kurmayı amaçladığı herkes tarafından anlaşıldı. Bugün ortaya çıkan tabloyu başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, eğitim sisteminin bu hale getirilmesinde sorumluluğu olan hiçbir kurum savunamamaktadır.
Eğitim hakkı, biz gençlerin en meşru haklarından biridir. Fakat, bu hakkımız gasp edilmekte ve bizlere geleceksizlik dayatılmaktadır. Geleceğimiz, sermayenin, dershanelerin ve özel okulların kasalarında kilitlenmektedir. Bugün egemenler tarafından ‘sektör’ haline getirilen eğitimde, ailelerimizin dershanelere ödemek zorunda kaldığı para 5 milyar dolar civarındadır. Okullarımızın araç-gereç, temizlik gibi giderleri için tek kuruşu bile ayırmayan devlet, özel okullara milyarlarca doları bir çırpıda verebilmektedir. “Bugün eğitim sistemi neden bu halde?” sorusunun cevabı okulları ticarethane, öğrencileri de müşteri haline getiren sistemde aranmalıdır.
ÖSYM tarafından açıklanan verilere göre tam 30 bin arkadaşımız ÖSS’de sıfır puan almıştır. Bu, sınava giren öğrencilerin yetenekleri, algı düzeyleri ve kişisel özellikleri ile açıklanabilecek bir durum değildir. Bu bir sistem sorunudur ve bu sistemin temeli kar ve eşitsizlikler üzerine kuruludur. Sınavda 30 bin arkadaşımızın sıfır puan alması bir yönüyle çarpıcı bir gösterge iken, diğer yönüyle bu oran mevcut gerçekliği açıklamaya yetmemektedir. Söz gelimi sıfır değil de 50’nin altında puan alanların sayısı açıklanmamaktadır. 2009 yılında ÖSS’ye 1.350.124 arkadaşımız girdi. Bu toplamın %80’lik bir kısmı herhangi bir üniversiteye yerleşmeye yetecek bir puan alamamıştır. Esasında göz önünde bulundurulması gereken olgu budur. Salt 30 bin öğrencinin sıfır puan almasını tartışmak ağaca bakıp ormanı görememek demektir. Bu aynı zamanda eğitim sistemini bu hale getiren egemenlerin de arzusudur. Ortada gerçek bir eğitim katliamı vardır ve bunun temel sebebi eğitimin paralı hale getirilmesi yani; kapitalizmdir.
Paralı eğitim, salt lise ve üniversiteleri kapsayan bir uygulama değildir. Bugün artık aileler çocuklarını ilkokul sıralarından itibaren dershanelere göndermekte veya özel öğretmenler tutmaktadır. Bu aynı zamanda bir bütün halinde eğitimdeki çarpıklığı da göstermektedir. Daha ortaokul sıralarında kardeşlerimiz birbirleriyle yarışa sokulmakta, SBS adı altında rekabet ve bencillik aşılanmaktadır. Gençler, ortaokul sıralarından itibaren ÖSS stresini yaşamaya mahkum edilmektedir. Sınav yarışının içine sokulan gençlik, sosyal, psikolojik ve bedensel gelişimini sağlıklı olarak tamamlayamamaktadır. Kendine güvensiz, edilgen ve itaat eden bir kuşak arzulanmaktadır. Biz Liseli Dev-Genç olarak ilan ediyoruz ki itaat etmeyeceğiz. İtirazlarımızı daha gür dile getirip çarpık sisteme isyan edeceğiz. Eşit, parasız, anadilde eğitim hakkımızı alacağız.
Hepimizin bildiği gibi sınava giren biz gençlerin çoğunun ailesi işçi ve emekçi ailelerdir. Anne-babalarımız, iliğine kadar sömürülmekte; açlık, yoksulluk, kriz ve işsizlik girdabı içinde boğulurken bir taraftan da bizi okutmaya çalışmaktadır. Bu şartlarda birçoğumuz dershaneye gidemiyoruz. Fırsat eşitliği diye bir durum söz konusu değilken hepimiz aynı elemeci, anti-bilimsel ve çağdışı bir sınava tabi tutuluyoruz. Sınavlarda başarıyı ölçmenin birinci koşulu, eşit şartların oluşmasından geçer. Gelir seviyelerindeki uçurum, sınavlardaki başarı oranlarını da belirlemektedir. Ayrıca, sonuçları çarpıcı bir şekilde etkilemiştir. Planlı bir ekonomik sistemin olmadığı koşullarda eğitimin planlanması mümkün değildir. Sınava başvuranların en fazla %20’si örgün eğitime girebilmektedir. %20 başarı ile %80 başarısızlığın üstü örtülemez. Bu başarısızlık biz gençliğe değil, bir bütün olarak sisteme aittir.
2008 yılında üniversitede okuyan 203 bin öğrenci gördükleri eğitimden memnun kalmayarak yeniden sınava girmişlerdir. Üniversitede herhangi bir bölüm tercihi yapan gençler, o bölümü gerçekten istediği için değil; açıkta kalmamak için tercih etmektedirler. Birçoğu da o bölüme girdikten sonra bir daha bölümünü değiştirememektedir. Eğitim sistemi, öğrencileri, yetenekleri ve eğilimleri olmayan bölümlere kanalize etmektedir. İnsan ancak sevdiği bir bölümde okuduğu takdirde mutlu olabilir. Egemenler kendi sistemlerinin devamını garantiye almak için milyonlarca gencin geleceğini karartıyor. Üniversite bittikten sonra da sıkıntılar bitmiyor. Bugün ülkemizdeki milyonlarca işsizin büyük bir kısmı üniversite mezunu, yani; diplomalı işsizdir.
Biz gençler, sınavlarla elenmek değil yeteneklerimizle gelişmek istiyoruz. Biz, eğitimin sermaye sahibi egemenlerin kar hırsına teslim edilmediği bir düzen istiyoruz. Parasız, nitelikli, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz. Bizler anne-babalarımızın ‘harç, yardım, katkı’ adı altında haraca bağlanmadığı bir düzen istiyoruz. Biz, eşit, aydınlık ve özgür bir gelecek istiyoruz. Sistemin sahiplerinin, egemenlerin, yani kapitalizmin istediklerimizi bize bahşetmeyeceğini, bunların ancak mücadele ile kazanılacağını da biliyoruz.
Biz Dev-Genç’liyiz!
Mahir’lerden, Hüseyin’lerden, Ulaş’lardan bugüne hiçbir güç bizi özgürlük mücadelemizden döndüremedi. Eğitimin demokratikleştirilmesinin ülkenin demokratikleştirilmesinden geçtiğini ve demokrasinin bir devrim sorunu olduğunun bilinciyle bir kez daha haykırıyoruz.
TEK YOL DEVRİM!
SINAVLARLA ELENMEK DEĞİL YETENEKLERİMİZLE GELİŞMEK İSTİYORUZ!
EŞİT, PARASIZ, ANADİLDE EĞİTİM!
LİSELİ DEV-GENÇ
19 TEMMUZ 2009