2023 Mayıs seçimlerinin sonuçlarının ağırlığı, bugün 31 Mart yerel seçimleri öncesinde çeşitli biçimlerde kendini hissettiriyor. Bunu, CHP’den sol yapılara, aday tercihlerinden seçimlere yüklenen anlama kadar çeşitli biçimlerde gözlemek mümkün. Sanki sınıflar mücadelesinin tek ve büyük oyunu/raundu kaybedilecekmiş, farklı mücadele biçimlerine ve uzun erimli programlara dönük yapacak bir şey kalmamış gibi siyasette ustalığın ve ilkeli programatik duruşun yerini pragmatizm, “pazarlık teknikleri” ve hatta burjuva siyaset öykünmeciliği almıştır. Bunu, aday tercihlerinde de ittifak anlayışlarında da toplam siyasal ufukta da görmek mümkün.
Sistem, giderek muhalif kesimleri de içine çekerek biçimlendiriyor. Örgütlenme ve mücadele içindeki emeği ile öne çıkanlar değil, ne düşündüğü, nerede durduğu ve bugüne dek neleri savunduğu önemsenmeden “ünlü” kişiler, daha çok oy alabilecek olanlar adaylık için tercih ediliyor.
Konu yerel seçimler de olsa dünya ve ülke gündemini gören yerden duruş tayin edilmesi buna uygun plan, program ve taktiklerin geliştirilmesi beklenirken böyle bir ustalık yerine yaygınlıkla küçük hesaplarla malul tercihlerin öne çıkması sol adına düşündürücüdür.
İşte kafaların karıştığı, reel politiğin sol sosyalist zeminde başat hale geldiği bu koşullarda temel değerlere, seçimlere, kimlerin nerede, nasıl durması gerektiğine dair anımsatmalar yapmak acil bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Burjuva siyaset, yalan ve tutarsızlık zeminidir
Soru: Burjuva siyaset zemininde yalan, tutarsızlık ve benzerlerine giderek daha sık rastlanıyor. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Yanıt: Evet sosyal medya paylaşımlarında da sıkça gördüğümüz gibi ülke yönetiminde söz sahibi siyasal kadrolar, rahatlıkla dün dediğini bugün inkâr edebiliyor; tam tersini aynı sertlik ve hararetle savunabiliyor veya söylemiş olduklarını yok sayabiliyor. Örneğin Erdoğan’ın “Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi (Rahip Brunson) alamazsınız.” dedikten kısa bir süre sonra Brunson’un gönderildiğini biliyoruz. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için de benzer süreç yaşandı. Son olarak da Erdoğan’ın, vaktinde kendisi için “Ben uluslararası platformlarda şu anda darbeci Sisi’yi Cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimi söyledim. Yine söylüyorum. Benim için Mısır’ın Cumhurbaşkanı Mursi’dir. BM’de aynı masaya onunla oturmadım. Oturursam, kendimi inkâr ederim. Oturursam demokrat olmam” dediği Sisi’yle bir araya geldiğini biliyoruz.
Erzincan İliç‘teki maden katliamında, madenin kapasite artışına onay vermiş olan Murat Kurum’un bizzat kendisinin sorumluluğu biliniyor olmasına rağmen, “inanıyorum ki çevre katliamlarının hesabını sandıkta bir bir soracaksınız” diyebilmesi; Kürtçe selamdan “kurt işareti”ne kadar her yola başvurması, verebileceğimiz yüzlerce örnekten sadece biridir. Ve gerçekte burjuva siyaset açısından “olması gerekenin” yaşandığını söyleyebiliriz. Eğer siz insanı, doğayı, maddi ve ruhsal güzellikleri karşınıza almış ve sömürünün, yıkım-yağma ve talanın düzenini savunmak için yola çıkmışsanız tutarsızlık, istismar, yalan, pazarlama ve araçsallaştırma temel nitelikleriniz arasında yer alır. Kısacası burjuva siyaset zemini için bu yaşananlar olgunun sınıfsal niteliği gereği anlaşılır bir durumdur. Burada asıl problem, solda da ölçeksizliğin, pragmatizmin giderek yaygınlık kazanıyor olmasıdır.
Solda burjuva zehirlenme ve yabancılaşma
Soru: Solu sol yapan değerlere baktığımızda, bu değerlerin yukarıda özetlediğimiz tablonun tam tersi, antitezi olduğunu, olması gerektiğini görürüz. O halde solda sınıf karşıtına öykünme dahil son zamanlarda giderek artan boyutta bir yozlaşmanın, liberalleşme ve yabancılaşmanın yaşanıyor olmasını nasıl açıklayacağız?
Yanıt: Ölçüsüzlük, amaca yabancılaşma ve araç fetişizmi, her yolu mubah görme pragmatizmi ve benzer durumlar görülmemiş boyutlarda yaygınlaşıyor. TİP, İYİP’ten gelen Gökhan Zan‘ı aday göstermekte sakınca görmezken, Gökhan Zan da kendi yerine övgülerle andığı Sarıgül‘ü uygun görüyor. İleride tam da bu bağlamlar içinde konuşulacak konulardan biri de Maçoğlu‘nun Kadıköy adaylığı ve TKP-SMF ittifakı gibi görünüyor.
Seçimlere bakış, adaylık ve ittifak anlayışları konusunda söyleyecek çok şey var ancak mesele şu ki geldiğimiz aşamada mevcut tablo, siyasi kadroların çelişmeli davranışlarından çok daha öte bir probleme işaret ediyor.
Meseleyi tek başına bir “seçim taktikleri sorunu” olarak göremeyiz. Kapitalizmi değerlendirmekten alternatif tanımına, mücadele araç ve yöntemlerinden sahip olunması gereken özgürlükçü, sınıfsız-sömürüsüz ufka kadar duruşta/bakışta bir problemle karşı karşıyayız. Sanıldığının aksine burjuva siyaset, sadece mevcut düzenin savunusunu yapmak değildir. Ve mesele salt söylem meselesi değil duruş meselesidir.
Yaygın ama yanlış bir kanaatin aksine siyaset kirli değildir; yalan, abartı, halkı yönetim olgusunun dışında tutmak, siyaseti elitlerin/ünlülerin işi olarak görmek “siyasetin” değil burjuva siyasetin gereğidir. Ufkunda sosyalizm olan, baskısız-sömürüsüz, halkın doğrudan katılımını sağlayan bir dünya için siyaset neden kirli ve yalanla malul olsun ki? Halkın doğrudan katılımı amaçlanıyorsa siyaset neden “ünlüler geçidine” çevrilsin ki? Siyasette ustalığın ve tutarlılığın yerini neden pazarlama teknikleri alsın ki?
Buradaki temel sorun, amaca yabancılaşmaktır; yabancılaştığınız oranda gerçeklikten kopar ve karşıtınıza benzersiniz. Siyaseti halkın kazanımı değil sizin dar anlamda kazanımınız olarak görürsünüz. Sonuçta adınız ve parti ambleminiz ne olursa olsun bir düzen partisine dönüşürsünüz. Bir Vatan partili, bir DEVA partili veya İYİP’li size normal, hatta “sizden biri” gibi gelmeye başlar. Çünkü aradaki fark silinmiş, sol değerlerin yerini kimi niceliksel hesaplar üzerinden “kazanma” hırsı almıştır.
Ölçeksizlik ve pragmatizm tüm sola ve halka kaybettiriyor
Soru: Bugün yaşanmakta olan ölçeksizliğin uzun erimli bir süreçte çok daha büyük sorunların habercisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yanıt: Dünya ölçeğinde sermayenin saldırıda el yükselttiği, tüm dünyada çelişmelerin derinleştiği ve savaş enstrümanlarının çeşitlenerek çoğaldığı koşullarda “Tek mücadele alanı seçimdir; sandıktan daha fazla oyla çıkmak temel amaçtır; bunun için her yol mubahtır” noktasına gelinmişse ne dünya ne ülke ne de sol sosyalist değerler anlaşılmamış veya öznellik hepsini baskılıyor demektir.
Sol değerler sadece tutarlılığı değil bedel ödemeyi göze alarak sabırla karıncalar gibi çalışmayı, hedefe adım adım gitmeyi gerektirir. Bugün TKP, SMF, TİP gibi yapılarda gözlediğimiz kolaycılık, söz ile eylem arasındaki açı (hatta tezat) sular durulduğunda görülecektir ki sadece söz konusu yapılara değil tüm sola ve halka kaybettirecektir.
Komünist belediyecilik, abartılı ve karşılığı olmayan bir tanımlamadır
Soru: Ortaya koyduğunuz değerler ve duruş açısından Maçoğlu’nun Kadıköy adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz; “komünist belediyecilik” tanımına katılıyor musunuz?
Yanıt: Normalde biz dostlarımızı, halk saflarındaki yapı ve kişileri buradan yargılamayı tercih etmeyiz. Ancak gelinen aşamada muhataplarımız bize başka bir yol bırakmamıştır. Burjuva siyaset zemininde ne yapılması gerekiyorsa o yapılıyor. Hepimizi direkt veya dolaylı olarak ilgilendirecek konular ölçüsüzce ve özensizce konuşuluyor, basit-güncel çıkarların propaganda malzemesi yapılıyor.
Maçoğlu, Kadıköy adaylığı kesinleştiğinde “Adaylığım netleşti. Sosyalist Meclisler Federasyonu’yla (SMF) birlikte 25’e yakın sol, sosyalist, komünist parti ve kurum, bu cumartesi günü (13 Ocak 2024) ortak bir bildiriyle bu adaylığımı açıklayacaklar” dedi; “TİP’in ve 14 partinin adaylığını desteklediğini” bildirdi. Mesele bu abartıdan ibaret olsaydı, bunu, temelsiz bir açıklama olarak görüp geçebilirdik. Ancak adaylık ilanı sonrasında yapılan toplam açıklamalara ve hedef tanımlarına baktığımızda bu abartı ve yanılgının kapsam büyüterek devam ettiğini görüyoruz.
Seçim irtibat bürosu açılışında konuşan SMF Sözcüsü Barış Kaya ‘‘Ülkemizde 1389 belediye var. Ovacık ve Dersim’de komünist belediyecilik deneyimine şahit olduk. Sosyalist belediyeciliği hayata geçirmek için bugün Kadıköy’e talibiz!” dedi.
TKP İstanbul İl Başkanı Senem Doruk İnam ise Kadıköy’ü ranta kapatacaklarını gericiliği, yağmayı, talanı, paranın saltanatını yıkmak için Ovacık ve Dersim’de olduğu gibi komünist belediyeciliğin örneklerini artırmaya devam edeceklerini söyledi.
Mehmet Maçoğlu da “2014’te yola çıktığımızda halkın yönetime katılımının mümkün olduğunu görmüş olduk” dedi. Ve ”Hep birlikte yönetmekten başka çarelerinin olmadığını” söyledi.
Kısaca anlatılanlara baktığınızda gericilikten yağmaya, talandan paranın saltanatına, hatta sömürü ve barınma meselesi dahil her sorunu kendilerinin “komünist belediyecilik” dedikleri yöntemle çözeceklerini iddia ediyorlar.
Bunca yanılgı için söyleyecek çok şey var ama kısaca sormak gerekirse; komünist belediyecilik nedir? “Komünist belediyecilik dediğiniz, Dersim’de hangi sorunları çözdü? Şu anda gerçekten Dersim’de Komünist belediyecilik mi var? Bırakalım komünistliği, halk meclisleri dahi oluşturulabildi mi? Halkla beraber hangi kararlar alındı? Ve Kadıköy için amaçlandığı söylenen “ranta kapatmak, gericiliği, yağmayı, talanı, paranın saltanatını yıkmak” hedefleri anlamında Dersim’de hangi başarılar sağlandı?
Özetle Maçoğlu’nun adaylığı, Dersim’de olduğu gibi Kadıköy’de de karşılığı olmayan abartılı söylemlerden öte bir anlam ifade etmeyen, son tahlilde “Komünist belediyecilik” tanımıyla beraber değer istismarına varan ve yarardan çok zararı olan bir tercihtir.
Fatsa demokratik bir yapılanmadır
Soru: Fatsa, Komünist belediyecilik midir?
Yanıt: Komünizm çok farklı/ileri bir aşamadır; bugünün koşullarında ne Fatsa ne de başka bir pratik bu tanıma denk düşmemektedir. Niyet bu olmasa bile bir noktadan sonra tanıma verilen önemi zayıflatır ve yukarıda da söylediğimiz gibi bir çeşit istismara neden olur.
Fatsa, bugüne dek bilinen en ileri “yerel yönetim deneyimidir ancak yerel yönetimle sınırlı olmayan bir niteliğe de sahiptir. Bu niteliklerine rağmen “Demokratik halk iktidarının bir nüvesi” olarak “Komünist” değil “demokratik” tanımına daha uygun düşmektedir.
Düşünün ki 19 bin nüfuslu bir ilçede binlerce insanın karar alma sürecine doğrudan katıldığı, sorun çözerken doğrudan müdahil olduğu, yıllardır birikmiş karaborsa, tefecilik, çamur gibi meselelerden içki, kumar, kadına şiddet dahil pek çok soruna 8-9 aylık süre içinde gerçekçi çözümlerin üretilebildiği, halk iktidarı menzilli bir pratik için biz “Komünistlik” tanımını zorlama görüyoruz. Tam da bu bağlamda Dersim’de 5 yıllık süreçte nelerin yapıldığı, Komünistlik adına nelerin üretildiği (veya yapılmadığı ve üretilmediği) ortaya konulabilirse tanımlamadaki çarpıklık daha da görünür olacaktır.
Acil sorunlar ve sorumluluklar
Soru: İktidarın Danıştay kararlarını, AYM kararlarını veya sandık sonuçlarını tanımaz boyutlarda el yükseltmiş olması, devrimcilere çok daha özel görev ve sorumluluklar yüklemişken ufkun ve duruşun bu denli sığlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yanıt: Sadece ülkede değil dünya ölçeğinde onlarca yıla damgasını vuracak olaylara kısa süre içinde tanık olabiliyoruz. İsrail’in Filistin’e saldırılarıyla beraber son 4-5 ayda yaşananlar küresel boyutta bir ısınmaya, bir el yükseltmeye işaret ediyor. Bunu, hegemonya ve paylaşım savaşını gören yerden değerlendirdiğimizde tablo daha da büyür ve sorunlar derinleşir.
Küresel boyuttaki bu global adımlar, saflaşmalar, her gün bir yenisini duyduğumuz saldırılar, yüzyıllar boyunca kazanılmış hemen tüm hakları boy hedefi yapan gelişmeler bizleri bu büyük resmi görmeye, sorumluluk almaya, buna göre araç ve yöntem geliştirmeye zorlarken, “kafayı seçim sandığına gömmek” anlamına gelen tercihler, bizi solun sınıflar mücadelesindeki yeri bağlamında düşündürüyor.
Mevcut tablo, iddialı tüm söylemlere rağmen, solun önemli bir kesiminde stratejik ufkun yitirildiğini, sınıflar mücadelesinin gereklerinin ve devrim ciddiyetinin yerini konjonktürel güçlere yaslanmanın ve günü kurtarma atraksiyonlarının aldığını gösteriyor.
Elbette çaresiz değiliz; elbette yapacak çok şey var. Bunun için ister seçim ister sıkça değişen gündemin acil ve zorunlu meseleleri olsun, her konuda öznelliği, dar grup çıkarını bırakıp giderek kapsamı büyüyen ve çeşitlenen muhalif kesimleri kendi sorunları üzerinden sürece katacak, imkân ve araçları doğru yerde doğru biçimde kullanacak birleşik/kolektif bir hareket zeminine ihtiyaç vardır. Hiçbir yapının kendini, hiçbir halk dinamiğinin kendi sorunlarını diğerlerinin önüne çıkarma, kendini dayatma lüksü yoktur. Bu süreç ya kolektif bir güç ve akılla karşılanacak ya da daha da geri düşülecektir. Başka yol yoktur, ya hep beraber ya hiçbirimiz.
Devrimci Hareket
22 Şubat 2024