1929 yılında yaşanan ekonomik kriz, başta ABD olmak üzere tüm dünyayı (SSCB hariç) etkisi altına almıştı. Milyonlarca işçi işsizlik, yoksulluk ve açlıkla boğuşurken sınırlı sayıdaki tekel de vurgun, spekülasyon, karaborsa, vb. yollarla karına kar katıyordu. Ekonomik kriz siyasal bir krize dönüşürken; faşizm, başta İtalya, Almanya ve Japonya olmak üzere dünyada hızla yükseldi ve ülkeler ekonomilerini savaşa göre şekillendirmeye başladı. 1931’de Japonya Mançurya’yı; 1935’te İtalya Etiyopya’yı; 1936’da Alman ve İtalyan birlikleri İspanya’yı; 1938’de Almanlar Avusturya’yı istila etti. ABD, İngiltere ve Fransa; faşist devletleri SSCB’ye saldırmaları konusunda cesaretlendiriyor/teşvik ediyordu. SSCB’nin faşist saldırılar karşısında “Kolektif Güvenlik” önerisi, yani bir ülkeye saldırıldığında diğer ülkelerin sahip çıkmasını/desteklemesini kapsayan planı reddedilmekle kalmayıp, 1938 Eylül’ünde Nazi Almanya’sı, Faşist İtalya, Büyük Britanya ve Fransa hükümetleri Münih Pakt’ını imzalayarak SSCB’yi dünyadan izole ettiler.
1929’da SSCB’den kovulan, bir süre Avrupa’nın çeşitli yerlerinde dolaştıktan sonra soluğu Meksika’da alan Troçki o sıralar ne yapıyordu? Yani Sovyet emekçilerini yalnızlığa iten Münih Paktı karşısında tutumu neydi? Dikkatle okuyalım:
“ SSCB’nin askeri gücünü yeniden elde edebilmesinin tek yolu Kremlin’deki Bonapartist rejimin alaşağı edilmesidir. Kim ki doğrudan ya da dolaylı olarak Stalinizm’i müdafaa etmeye kalkarsa, kim ki onun ordusunun gücünü abartırsa, o devrimin, sosyalizmin ve ezilen halkların en büyük düşmanıdır .” (10 Ekim 1938, Stalinizmin Polis Aygıtı) Bu satırlar, emperyalizmin Münih Paktı ile Sovyetleri yalnızlaştırmayı amaçladığı günlere rast geliyor. Bu çerçevede yazılar yazan ve “IV. Enternasyonal”i bu yönde örgütleyen Troçki, “…Ancak Sovyet proletaryasının bir ayaklanması, Ekim Devrimi’nin kazanımlarından toplumun temellerinde kalmış olan ne varsa onları yeni parazitlerin hain tiranlığının elinden kurtarabilir.” (aynı yazı) ifadesinde de görüldüğü gibi Sovyet rejimine karşı düşmanlığını gizleme gereği hissetmemiş.
Faşist miğfer (Almanya, İtalya ve Japonya), 1939 yılında Çekoslovakya’yı, ardından Polonya’yı işgal etti. 1940 yılına gelindiğinde ise Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg işgal edilmişti. Yine 1940’ta Fransa, Yunanistan ve Arnavutluk; ya işgal edilmiş ya da işgal tamamlanmak üzereydi. Faşist ordular hızla Doğu Cephesi’ne yani Sovyetler Birliği kapılarına dayanmıştı. İnsanlık tehdit altındaydı. Troçki, zor durumdaki SSCB’yi sahiplendi mi? Sovyet halkına “yardım elini” uzattı mı? Birlikte görelim:
“…Bu ancak tek bir yolla olabilir: işçilerin, köylülerin ve Kızılordu askerlerinin, baskıcıların ve parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir. O da IV. Enternasyonal’dir .” (Mayıs 1940, aynı kitap) Mantıklı her insan şu soruyu sorar: Sovyet ülkesi, dişine kadar silahlanmış emperyalizmle ölüm-kalım savaşına hazırlanıyorken halkı ayaklanmaya/ isyana teşvik etmek, bunu da “IV. Enternasyonal” gibi şaibeli bir organizasyona havale etmek ülkeyi faşizme gümüş tepsiyle ikram etmek değil de nedir?
Faşizmin işgal ettiği yerlerde canlı-cansız her şeyi talan ettiği, kadınların ırzına geçtiği, yaşlı ve çocuk demeden toplama kamplarında (ölüm kampları) kimyasal gazlarla, akla hayale gelmeyecek işkencelerle milyonları katlettiği; yaptıklarının yapacakları yanında minyatür kaldığı bir ortamda; Sovyet halkının, faşizme karşı değil de Bolşevik Parti’ye karşı direnişe/ayaklanmaya çağırılması nasıl bir kafanın ürünü olabilir?
Troçki’nin ardılları da devraldıkları bayrağı bugüne kadar layıkıyla taşıdılar. “Armut dibine düşer” misali Dünya’daki Troçkist hareketler de Sovyetler Birliğini ve diğer sosyalist/demokratik devrimini yapmış ülkeleri hedef tahtasına koymayı, ısmarlama haber yapmayı ihmal etmediler. Nerede karşı devrimci (emperyalizm destekli) huzursuzluk çıksa, orayı bayraklaştırdılar. Doğu Almanya’da (1953), Macaristan’da (1956), Çekoslovakya’da (1968) gerçekleşen karşı devrimleri desteklemede şampiyonluğu kimseye bırakmadılar.
Reel Sosyalizm’in yıkılmaya başladığı dönemde yazılanlar, radyo ve TV konuşmaları hafızalarımızdaki sıcaklığını hala koruyor. Gorbaçov’un uygulamalarını Ernst Mandel göklere çıkarıyor: “Stalinizmin ve Brejnevizmin kabusu nihayet kesin olarak son buldu. Sovyet halkı, uluslar arası proletarya, bir bütün olarak insanlık şimdi artık rahatça bir nefes alabilir.” (Mandel, Gorbaçov SSCB’si nereye gidiyor, 1989)
O dönem ruhunu emperyalizmin hizmetine veren sadece Mandel değildi. Doğu Avrupa’daki karşı devrimlerde Rood (Troçkistlerin yayın organı) üzerine düşeni fazlasıyla yapıyordu: “Doğu Avrupa’daki kitle hareketleri, emperyalizm için bir tehdit oluşturmaktadır. Üçüncü dünyaya emperyalist bir yabancı müdahalesi şimdi daha zordur.” (Rood, s.12, 9 Ocak 1990)
Bugün sonuçları itibariyle yazılanların tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Karşı devrimlerin sayesinde kapitalist sistemle entegrasyon sağlanmakla kalmamış; üçüncü dünya ülkeleri müdahaleyle/işgalle karşı karşıya kalmıştır. Peki Mandel ya da Rood yazarları böyle olacağını bilmiyor muydu? Tabii ki biliyordu. Sonrasında yaşanan pratik, sadece niyetleri ortaya çıkarmıştır.
Gelişmelerden adeta başı dönen Mandel, Demokratik Almanya’nın yıkılmasını bakın nasıl değerlendiriyor: “Berlin’de olanlar beni gerçekten etkiledi. Rosa Lüxemburg’un, Lenin’in, Troçki’nin hayal ettikleri her şey ilk defa gerçekleşiyor. Hollanda’da 16. yüzyıldaki devrimlerden bu yana ilk kez yabancı müdahale tehdidiyle karşılaşmayan bir devrim oluyor.” (Hume, 21 Aralık 1989 ) Troçki’yi bilemeyiz ama Rosa ve Lenin’in böyle bir karşı devrimi görmektense ölümü tercih edeceklerine yürekten inanıyoruz!
Türkiye’de Troçkizm, tarihin hiçbir evresinde bir güç olamamıştır. O nedenle Sovyetlerin dağılmasına kadarki dönemde nasıl bir tavır alırlardı bilemiyoruz. Bugün Stalin de yok Sovyetler Birliği de, diğer sosyalist-demokratik ülkeler de. Ama, emperyalizm hiç bu kadar pervasızlaşmamıştı. Bu nedenle, Geçmişle hesaplaşmadan bugün siyaset yapmak emperyalizmin payandası olmaktan öteye götürmez.
XVII. KONGRE
Kongre Ocak 1934’te toplandı. I.Beş Yıllık Plan’ın zamanından önce tamamlandığı, tarımda kollektifleşmenin %95 oranında gerçekleştiği, sanayiin patlama yaptığı bir dönemde yapılan kongreye tam bir coşku havası hakimdi. Partinin üye sayısı 1.874.488’e yükleşmiş, aday üye ise 935 bine çıkmıştı. İstisnasız herkes Stalin’i ve MK’yı övüyor, olumluyordu. Muhalifler kongrede söz alıp, pişmanlıklarını, üzüntülerini bildirirken diğer yandan başta Stalin olmak üzere tüm MK’yı övmeye azami gayret gösterdiler. Kimler yoktu ki: Bir yandan Buharin, Riykov, Tomski ve diğer yandan Zinoviev, Kamanev vs. partiyi göklere çıkardılar.
Parti, 1933 sonrası muhalefete zeytin dalı uzatmıştı. Örneğin Yeni Anayasa’yı hazırlama görevi Stalin, Buharin, Radek, Sokolnikov vb’ye verildi. Buharin aynı zamanda İzvestia’nın yayıncısı, Radek Dış Politika Basın Sözcüsü, Pytakov Ağır Sanayi Komiser Vekili, Rykov Posta ve Telgraf idaresi Komiseri idi. Diğer muhalifler de birçok önemli mevkiiye getirilmişti. Parti muhalefetin geçmişte tüm düşmanca saldırılarına rağmen yaptıkları özeleştirileri yeterli görüp birleşme, kaynaşma yönünde çabalar harcıyordu.
KİROV CİNAYETİ
1 Aralık 1934’te Kirov, Leningrad’da Smolny Enstitüsü’nde tabanca ile katledildi. Kısa sürede yakalanan katillerin Troçkist muhalefetin eski üyeleri oldukları anlaşıldı. Neden Kirov?
Stalin’den sonra partide en çok öne çıkan isimlerden biriydi. 17. Kongre’de Stalin’den bile daha çok oyla MK’ya seçilmişti. Gerçi muhalifler, toplu olarak Stalin’in adını çizip Kirov’u desteklemişler, böylece MK içinde Genel Sekreterlik çatışması yaratmak istemişlerdi. Ama Kirov böyle bir düşüncesinin olmadığını defalarca açıklamıştı. Kaldı ki, Stalin, SSCB’de bir efsane idi. Lenin’in pek çok düşünün gerçekleşmesinde gemiye çok iyi kaptanlık yapmıştı. O yüzden böyle bir ortam yoktu. Kirov cinayeti aniden nasıl oluvermişti? Her şey düzene girmeye başlamışken kim, neden böyle bir cinayete kalkışmıştı?
Kirov cinayeti ne ilkti ne de son oldu. Troçkist muhalefet bir yandan partiyi, Stalin’i göklere çıkarırken diğer yandan, cinayetlerine hız veriyordu.
-
1934 Eylül’ünde V.M.Molotov Sibirya gezisi sırasında suikastten kıl payı kurtulmuştu. Arabası yuvarlanarak uçurumun kenarında kalmıştı.
-
Klementi Voroşilov’un aracı süratli olduğu için Moskova’da planlanan suikastten vazgeçilmişti.
-
Moskova’da bir parti toplantısında Stalin’e atış menzili kadar yaklaşılamayınca vazgeçilmiş ama Karadeniz’de deniz motoruyla geçerken uzun menzilli tüfekle ateş açılmış fakat, kurşun isbet etmemişti.
-
1934 sonbaharında doktorların aşırı dozda ve zayıf kalbini daha da yoran ilaçlar vermesiyle Kuyibysev katledildi.
-
1934 Mayıs’ında OGPU’nun (bugünkü karşılığı istihbarat servisi) başkanı Vyaçeslav R.Menzhinsky doktorların aşırı dozda ilaçlar kullanması sonucu öldürüldü. Yerine Henry G.Yagoda getirildi.
-
1 Aralık 1934’te Sergey Kirov, Smolny Enstitüsü’nde katledildi.
Doktorların dahi suikastçı olarak kullanılması bazı okurlara abartılı gelebilir. Ölen tüm önderler aynı doktorların hastasıydı. İkinci olarak Moskova Duruşmaları’nda tüm katliamlar ayrıntılarıyla anlatılmıştı. Doktorları buna zorlayan isim ise OGPU’nun yeni başkanı Yagoda idi. 1936’da Maksim Gorki ve oğlunun hangi yöntemlerle öldürüldüğünü Dr Levin şöyle anlatıyor: “…Kalp hastalığında kullanılan ilaçlardan aşırı dozda uygulandı. Yani, örneğin 24 saatte kırk kadar Kafuru İğnesi oldu. Bu onun için çok ağır bir dozdu. Artı iki Digalen iğnesi…artı dört kafein iğnesi…artı iki Strignin.”
18 Haziran 1936’da büyük Sovyet yazarı öldürüldü.
Kirov’un katledilmesiyle toplumda doğan infiali Stalin ve MK güçlükle bastırıyordu. Sovyet halkı muhalefete ateş püskürüyor, her yanda huzursuzluklar görülüyordu. Buna rağmen MK uzunca bir süre (1 yıl) tutuklama yoluna gitmedi. Deliller somutlaştıkça, belgeler çoğaldıkça tutuklamalar kitlesel boyut aldı. Parti hala muhalefetin yaşananlarla doğrudan ilişkisi olabileceğine inanamıyordu. Parti’nin kapısı sonuna kadar açılmıştı. Pek çoğu önemli mevkileri işgal ediyordu. Diğer taraftan partiyi o kadar yüceltiyorlardı ki sığdıracak yer bulamıyorlardı.
Öyleyse muhalefet neden halk düşmanı karakterinden vazgeçmemişti?
1. MOSKOVA DURUŞMALARI
İhanet kanser gibidir, vücuda girdi mi öldürmeden çıkmaz. İhanet; şan, şöhret, mevkii tanımaz. İnsanı önce en zayıf yerinden yakalanır, sonra her yeri çürür, eti kokuşur.
Moskova Duruşmaları 18 Ağustos 1936’da başladı. Sanıkların uzunca bir süre ifade vermemekte direnmeleri hatta sorgucularına işkence eden tutumları, düştükleri dipsiz kuyudan çıkamayacaklarını anladıklarında müthiş bir drama dönüştü. Duruşmalar isteyen herkesin izleyebileceği bir nitelikte yapılıyordu. Yabancı ülke temsilcileri, tüm dünya basını oradaydı. Duruşmalar radyodan canlı yayınlanıyordu. Troçki başta ifadeler işkenceyle alındı demesine rağmen sonradan şeffaflık (gerçeklik) karşısında çark edip kendini aklamaya (yol arkadaşlarını suçlamaya) çalıştı. Meksika’da ABD tarafından kurulan ve baştan sona Troçki’nin söylevine dönüşen “Meksika Duruşması” tam bir komediyi andırıyordu. Tekrar ediyoruz Moskava Duruşmaları halka, basına, yabancı ülke yetkililerini ve radyodan, gazeteden tüm Sovyet halkına canlı olarak ulaştırılıyordu. En ufak bir kötü muamele olsa tutukluların iması bile emperyalist haydutların “demokrasi” çığırtkanlığına dönüşebilecekti ama olmadı.
Bırakalım kötü muameleye uğramalarını, ifadelerinde bazı tutuklular görevlilere işkence ettiklerini (konuşmama, oyalama vs.) söylüyorlardı. Duruşmadan bazı önemli anektotları aktaralım. Troçkist Valentine Olberg ile mahkeme savcısı A.Y. Vişinski arasında şöyle diyaloglar geçiyor: “
Vişinski: Alman Troçkistleriyle Alman polisi arasında ilişkiler sistematik miydi?
Olberg: Evet sistematikti ve Troçki’nin bilgisi ve onayıyla yapılıyordu.
Vişinski: Bunun Troçki’nin bilgisi ve onayıyla yapıldığını nereden biliyorsunuz?
Olberg: İlişkilerden birini ben sağlıyordum. Benim ilişkim Troçki’nin direktifleriyle kurulmuştu.”
Kamanev de uzunca bir oyalamadan sonra diğer sanıkların itirafları sonucu kaçacak başka bir yer kalmadığını anladı. Oyunun son perdesini oynuyordu. Kamanev duruşmalarda: “Açığa çıkarılabileceğimizi bildiğimiz için terörist faaliyetlerimizi sürdürmek için küçük bir grup seçtik. Bu amaçla Sokolnikov’u atadık. Troçkistler tarafından Serebryakov ve Radek tarafından başarıyla oynanır gibi geliyordu bize… 1932-33 ve 34’te ben, Tomski ve Buharinle şahsen ilişki kurdum…”
Troçki’ye duruşmalarda en büyük darbeyi de en sadık adamları vuruyordu. Troçki’nin kişisel muhafızı Efraim Dreitzer: “Her birimizin siyasal önemi ve geçmişi farklıdır fakat katiller olarak burada hepimiz eşitiz. Ben, ne pahasına olursa olsun, merhamet beklememesi ya da dilememesi gerekenlerden biriyim.”
Bir başka “sadık adamı” Fritz David: “Troçki’ye lanet ediyorum! Hayatımı mahfeden ve beni iğrenç bir cinayete iten o adamı lanetliyorum.”
23 Ağustos 1936 akşamı I. Moskova Duruşması sonuçlandı. Zinoviev, Kamanev, Simirnov ve öteki 13 kişinin terörist ve haince faaliyetlerinden dolayı kurşuna dizilmelerine karar verildi.
2. Moskova Duruşmaları
23 Ocak 1937’de duruşma başladı. Sanıklar Pyatakov, Radek, Şestov, Muralov vb. 17 kişi vatana ihanetten yargılanıyordu. Faşist Almanya ile muhalefetin kurmuş olduğu ilişkiler duruşmaya damgasını vuruyordu.
Sokolnikov ifadesinde: “Faşizmin, kapitalizmin en örgütlü biçimi olduğunu, Avrupa’ya karşı zafer kazanacağını, onu ele geçireceğini ve bizi boğacağını düşünüyorduk. İşte bu yüzden onunla uzlaşmak daha uygun olacaktı…” diyordu.
Pytakov Troçkistlerin Sovyetler Birliği’ndeki lideri olduğunu, Rudolf Hess’le (Hitlerin baş yardımcısı) olan ilişkiyi onaylamadığını söyleyerek şöyle dedi: “Biz bir çıkmazdaydık. Bir çıkış yolu arıyordum ben…arada sırada, Troçkist yer altı dünyasından çıkıp da öteki pratik işlerle uğraştığım zamanlarda, bazen bir ferahlık hissediyordum. Geç de olsa sizin gözünüzde de, suçlu geçmişimle bağımı kesme gücünü kendimde bulduğumu hissetme hakkını benden esirgemeyin!”
Bir başka ünlü Troçkist Karl Radek de faşizmle ilişkileri şöyle değerlendiriyordu: “Troçki Alfred Rozenberg ve Rudolph Hess’le (Hitlerin baş yardımcıları, bn) kendi anlaşmasını yapıp bizi bir oldu bittiyle karşı karşıya bıraktı…ikibuçuk ay boyunca sorgucumun canına okudum. Ben işkence görmedim ama sorgulama görevlilerine işkence ettim ve onları bir sürü faydasız iş yapmaya ittim…”
30 Ocak 1937’de Pyatakov, Muralov, Şestov ve 10 kişi kurşuna dizilmeye mahkum edildi.
1937 Mayıs’ında Mareşal Tuhaçevski ve 7 General görevden alınıp vatana ihanetten mahkemeye çıkarıldı. Nazi’lere askeri bilgileri vermek, darbe girişimi gibi suçlardan kurşuna dizilmelerine karar verildi. Troçkist yazar Deutscher: “Tuhaşevski’nin Alman yetkilileri ile ilişkilerini açığa çıkaran ünlü gestapo dosyaları (Çekoslovakya Başbakanı ve Fransız Gizli Servisleri aracılığıyla) partinin eline geçer…” diyor.
3. Moskova Duruşmaları
2 Mart 1938’de başladı. Sanık sayısı 21 idi. OGPU Başkanı Henri Yagoda ve sekreteri Pavel Bulgrov, Buharin, Rikov, Troçkist liderlerden Kerestenski ve Arkady Rosentgoltz, Rakovski, Çernov, Grinke, katil doktorlar Levin, Pletnev ve Kozakov vb.
Buharin’in yaptığı konuşma pek çok gerçeğe vurgu yapıyor. İhanetin insanı, hiçe çevirdiğini, yaşamının anlamsızlaştığını adeta insandan eser kalmadığını görüyoruz.
Özellikle Troçki ve “II. Enternanyonal”den gelebilecek “yardımı” elinin tersiyle itiyor:
“…üç ay boyunca bir şey söylemeyi reddettim, sonra ifade vermeye başladım. Niçin? Çünkü cezaevindeyken bütün geçmişimi yeniden değerlendirdim. Çünkü kendi kendinize: ölmen gerekiyorsa ne uğruna öleceksin? Sorusunu sorduğunuzda önünüzde aniden bütün o şaşırtıcı canlılığıyla kapkara bir boşluk beliriyor. Pişman olmadan ölmek istediğinizde, uğruna ölünecek hiçbir şey yok…belki de yaşamımın son konuşmasını yapıyorum…Troçki ve öteki suç ortaklarımın yanı sıra II. Enternasyonal’in de bizi ve özellikle de beni savunmaya çalışacakları sonucuna önceden varabiliyorum. Bu savunmayı reddediyorum…kararı bekliyorum.”
Troçkist Rosentgoltz da faşizmle girilen ilişkileri tartışmaya gerek kalmaksızın açıklıyor: “benim casusluk faaliyetimin başlangıcı 1923’e dek uzanır…o zamanlar Troçki’nin talimatı üzerine, Rechswehr Başkomutanı Sieeckt’e ve Alman Genel Kurmay Başkanı Hesse’ye çeşitli bilgiler verdim.”
İngiltere ve Fransa Büyükelçilikleri yapmış Cristian Rakovski ise: “1924’te İngiliz İstihbaratı Servisi ile suç teşkil eden ilişkiler kurdum.” diyor.
13 Mart 1938’de Pletnov, Bessonov ve Rakovsky hapis cezasına çarptırıldı. Buharin, Yagoda, Rikov, Kerestinsky, Rosentgoltz ve diğerleri kurşuna dizildi.
TROÇKİNİN ÖLDÜRÜLMESİ
Troçki’nin öldürülmesi gibi neden öldürüldüğü de sansasyon oldu. Hemen hemen tüm Troçkist yazarlar Stalin’in öldürttüğünü, katilin Sovyet ajanı olduğunu, vs. söyledi; daha pek çok asılsız haber ortalığa saçıldı. Bunda Troçkist yazarların bir parça etkisi olsa da genel olarak emperyalizmin durumdan çıkar sağlama çabaları da yabana atılmamalı. Birincisi Stalin; Troçki’yi neden öldürsün? Sovyet ülkesinde tüm ilişkileri/örgütü açığa çıkartılmış, dağıtılmış Moskova Duruşmalarıyla sadece Sovyet halkı gönlünde mahkum olmakla kalmayıp dünya emekçileri gözünde de mahkum olmuş siyasal ölü haline gelmiş Troçki’yi neden öldürtsün? Diğer taraftan “Sovyet ajanı”, “Stalin’in emriyle cinayet” gibi katile yakıştırılan sıfatların gerçeklerle uzaktan yakından ilişkisi yoktur.
Katil Dresche Fransız vatandaşı olup Sorbone Üniversitesinde öğrenciyken Troçkistlerle tanışıp onlara katılıyor. “IV. Enternasyonal” tarafından Troçki’nin sekreteri olarak Meksika’ya gönderiliyor. 8-9 ay Troçki’nin villasında kaldıktan sonra cinayet işleniyor. Katil, iddiaların tersine Troçki için “SSCB’deki işleri (sabotaj, cinayet vs.) yeniden örgütlemek amacıyla beni Rusya’ya gönderecekti..” diyor. 20 Ağustos 1940 günü Dresche aralarında geçen bir tartışma sonucunda Leon Troçki’nin kafasına dağcı çekiciyle vurarak öldürdüğünü söyledi. Dresche öldürme sebebini şöyle açıklıyor:
“…işçi sınıfının kurtuluşu için mücadeleyi yöneten politik bir liderle karşı karşıya geleceğime, karşımda kendi ihtiyaçlarını ve intikam, kin ve arzularını tatmin etmekten başka bir şey istemeyen ve işçi sınıfının mücadelesini yalnızca kendi değersiz alçakça hesapları için kullanan bir adam buldum…tam bir kaleye dönüştürüldüğünü söylediği bu eve gelince, kendi kendime sık sık böyle bir çalışma için nereden para geldiğini sorardım…onu sık sık ziyaret eden büyük bir yabancı devletin konsolosu belki bize bu sorunun yanıtını verebilir…
Troçki benim kişiliğimi, geleceğimi ve tüm sevgilerimi yok etti. Beni isimsiz, vatansız bir adama, Troçki’nin bir aletine çevirdi. Çıkmaz bir sokaktaydım…Troçki beni elinde kağıt gibi buruşturdu…”
STAHANOV HAREKETİ
Stahanov hareketi yeni Sovyet insanının doğuşunu temsil ediyordu. Çalışmanın/işin sırf para kazanmak, karnını doyurmak için değil, yaşamın bir parçası olarak görmenin adıydı. Stahanov Hareketi nasıl ortaya çıktı?
31 Ağustos 1935 yılında maden işçisi Aleksey Grigoryeviç Stahanov, bir vardiyada 102 ton kömür çıkarmıştı… Normal standardın 14 misliydi. Üç gün sonra aynı ocağın parti örgütçüsü Miran Djukanov, 115 ton kömür çıkarıyordu. Komsomol Konzedalov bir vardiyada 125 ton kömür çıkarıyordu. Birkaç gün sonra Stahanov 175 ton sonra da 227 ton kömür çıkardı. Yani normal bir kazmacının 30 mislisiydi. Peki Stahanov Hareketi neden başka bir tarihsel kesitte değil 1935’te çıktı? Doğumu sağlayan neydi? İç savaş döneminde komünist cumartesiler, 1. Beş Yıllık Plan zamanında parti ve komsomol üyelerinin fedakarca çalışmaları
1935’lerde partinin halklaşması, halkın partileşmesi yani etle tırnak gibi iç içe geçmesi olarak algılanabilir. Emperyalist ülkelerde ortaya çıkan “buluş” ve “icat”lar, patent vs. yollarla halktan gizlenirken, Sovyet ülkesinde en ücra köşelere kadar yaygınlaştırılması, eğitiminin verilmesi vs. ancak iki sistem arasındaki insana verilen değerle açıklanabilir. Sathanov Hareketi’nin çıkışı nerede aranmalı?
-
Ekonomik temelin sağlamlaştırılması: İşçi sınıfının maddi durumunun hızla iyileşmesi; işçinin düşüncesini geliştirmiş yaptığı işe yoğunlaşmasını sağlamıştır. Sovyet ülkesinde aç, yoksul, işsiz, mutsuz insanlar olmadığındandır ki Stahanov Hareketi sağlam bir temele oturabilmiştir.
-
Sömürü olmaması: Emperyalist ülkelerde ekonomi kar üstüne kurulur. Bir avuç asalak, topluma sülük gibi yapışarak kanını emer. Sovyet ülkesinde insanlar, asalaklar için değil, kendisi için, sınıfı ve Sovyet halkının mutluluğu, zenginliği için çalıştığından gelişmeler bu kadar hızlı olmuştur.
-
Teknik: Özellikle I.Beş Yıllık Plan’la birlikte Sovyetler bir tarım ülkesi olmaktan çıkıp sanayi ülkesi haline geldi. Yeni fabrikalar, yeni makineler, yeni iş araçları Stahanov Hareketi’nin önünü açmıştır.
-
Kadrolar: I.Dünya Savaşı öncesinde halkın %70’i okuma yazma dahi bilmiyordu. 1935’lerde okur yazar oranı %95’lerin üzerine çıkmakla kalmamış, okullaşma çığ gibi büyümüştür. Her işletme, fabrika, tarla vs. eğitim merkezine çevrilmiştir.
Stahanov Hareketi sadece madenlerle sınırlı kalmadı. Her iş kolunda yeni yeni Stahanov’lar çıkmış, Sovyet ülkesi karınca yuvasına dönmüştür. Bazı iş kollarından örnekler verecek olursak:
Dokuma işçileri Maria ve Evdokiya Vinokrodova düzinelerce makine tezgahını aynı anda kullanmaya başladılar. Genç makinist Peter Krivanos, trenin hızını 23 km’den 47km’ye çıkardı.
Frezeci İvan Gudov bir yerine iki freze aletiyle çalışılabileceğini gösterdi. Önce %1430 oranında bir gelişme ardından %9050 artış kaydedildi.
Biçerdöver sürücüsü Osykin kardeşler iki biçerdöveri birbirine bağlayarak 14 biçerdöverin hasat işlemini aynı sürede gerçekleştirdi.
YENİ ANAYASA VE SEÇİMLER
1936 Kasım’ında yeni anaysa kabul edildi. Sovyet anayasasını emperyalist ülkelerde olduğu gibi üç beş hukuk profesörünün bir araya gelip devletin ısmarlamasıyla hazırlanmadığını, tersine sadece Sovyet emekçisinin değil tüm dünya emekçilerinin de bir şekilde dahil edildiği bir süreç sonucunda ortaya çıkan toplumsal bir sözleşme olarak görmeliyiz.
Parti seçim bölgelerinde partisizlerle ortak adaylar göstermeye karar vererek yığınlarla ittifak/ blok halinde seçime girdi. 12 Aralık 1937’de yapılan seçime 94 milyon seçmenin 91 milyonundan fazlası (%96.8) oy kullandı. Seçime katılanların 90 milyonu (%98.6) komünistler ve partisizler blokunun adaylarına oy verdiler. Sadece 632 bin kişi karşı oy kullandı. Böylece SSCB’de sosyalizmin zaferi onaylandı.
Haziran 1938’de Birlik Cumhuriyetleri Yüksek Sovyeti seçimlerinde komünist ve partisizlerin bloğu 92 milyon oy (%99.4) almıştır.
XVIII.PARTİ KONGRESİ
XVIII.Kongreye gelindiğinde Sovyet ülkesi tanınamayacak biçimde değişmişti. Moskova, Leningrad gibi şehirler tam bir sanayi kenti olmakla kalmamış, sıfırdan kentler kurulmuştu. Devasa tesisler ziyaretçileri hayretler içinde bırakıyordu. Burjuva yazarlar dahi SSCB’nin hakkını teslim etmek zorunda kalmıştı. Aşağıdaki tablo Sovyet halkının Birinci Dünya Savaşı ve iç savaşı yaşamasına rağmen 25 yılda eskiyi dokuz kat aştıklarını gösteriyor. Emperyalist ülkelerinse gerilediğini ya da yerinde saydığını görüyoruz.
%
1913
1933
1934
1935
1936
1937
1938
SSCB
100.0
380,5
457,0
562,6
732,7
816,4
908,8
ABD
100.0
108,7
112,9
128,6
149,8
156,9
120,0
İNGİLTERE
100.0
87,0
97,1
104,0
114,2
121,9
113,3
ALMANYA
100.0
75,4
90,4
105,9
118,1
129,3
131,6
FRANSA
100.0
107,0
99,0
94,0
98,0
101,0
93,2
* Endüstriel Büyüme (XVIII. Kongre Raporları. Stalin, XIV.cilt)
Tarımda ilkel üretim araçları yerini modern teknolojiye bırakmıştı. SSCB kendi tarımsal makinelerini imal etmekle kalmıyor, ihracat bile yapıyordu. Aşağıdaki tabloda Birinci Beş Yıllık Plan sonu ile İkinci Beş Yıllık Plan karşılaştırılması veriliyor.
BİN ADET
1933
1934
1935
1936
1937
1938
%
Traktör sayısı
210
276
363
422
454
483
229
Traktör Beygir Gücü
3.209
4.462
6.184
7.672
8.385
9.256
288
Biçerdöver
25
32
50
87
128
153
604
Kamyon
26
40
63
96
144
195
736
Otomobil
3.991
5.533
7.555
7.630
8.156
9.594
240
* I. Beş Yıllık Plan sonu ile II. Beş Yıllık Plan’ın karşılaştırılması (XVIII. Kongre Raporları. Stalin, XIV.cilt)
Ekonomiye ilişkin tablolar sıkıcı gelebilir ama üstyapıda (siyaset, sanat, hukuk vb.) meydana gelen değişimleri anlayabilmenin, sağlam bir temele oturduğunu görmenin yolu da buradan geçiyor. Ekonomik altyapı üstyapıyı belirlediği gibi üstyapı da altyapıyı etkiler; ikisi arasında kopmaz bir bağ vardır. Emperyalizmin tüm ideolojik araç ve yöntemlerle (kara propaganda) Lenin ve Stalin’e saldırmasına rağmen hala ezilen milyonlarca emekçinin sevgilisi kalabilmelerinin sırrı nedir? Rusya’da kapitalizme geçildikten sonra bile halkın azımsanmayacak bir bölümünün Lenin ve Stalin sevgisi azalmamışsa bunun kaynağını nerede aramak gerekir? Dünyanın her yanında miting, gösteri, yürüyüşlerde vb. Lenin ve Stalin posterleri ilham vermeye devam ediyorsa bu sosyalizmin insan doğasına en uygun yaşama biçimi olmasıyla açıklanabilir. Sovyetlerin ve demokratik devrimlerin yıkılmasını alkışlayanlara, burjuvazinin kalemşörlüğünü yapanlara en iyi cevabı yine Sovyet Halkı veriyor!
-
Okullaşma oranında büyük gelişmeler yaşanıyor. 1934’te ilkolkul çağında 17,87 milyon çocuk varken, 1938’de 21,28 milyona (%119); ortaokulda 5,48 milyondan 12,07 milyona (%220); yüksekokullarda 450binden 650bine (%131) yükseliyordu. Herkese eşit-parasız eğitim hakkını sağlayan, geliştirdiği politeknik eğitim yöntemiyle okulla yaşamı birleştiren; eğitimde bilimsel yöntemlerle çığır açıldı. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
Birinci Dünya Savaşı öncesi 12 bin kütüphane varken 1933 yılında 40 bine, 1938 yılında ise 70bine (%583); kitap sayısı ise 1913’te 9 milyondan 86 milyona 1938’de ise 126 milyona (%1400) yükseliyordu. Bugün bile Türkiye’nin pek çok ilinde bırakalım kütüphaneleri okullarda ders kitabı ve defter bulamayan milyonlarca çocuk olduğu düşünülürse gelişme daha iyi anlaşılır. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
1933 yılında toplam kulüp sayısı 61’den 1938’de 95,6 bine (%156) çıkıyordu. Klüpler insanın sosyalleşmesinin, siyasallaşmasının arttığı yerlerdir. Ülkemizde gerek klüp sayısının azlığı,colanların da büyük oranda kahveye, kumarhaneye dönüştüğü düşünülürse klüplerin önemi daha iyi anlaşılır. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
1913’te 153 tiyatro salonu varken 1933’te 587’ye, 1938’de ise 790’a (%516) yükseliyordu. Ülkemizde tiyatroların iflas ettiği, kalanların da büyük oranda yozlaştığı tiyatro sanatçılarının dizi filmlerde figüranlaştığı bilindiğinde farkı kavramak kolaylaşır. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
1933’te 174,5 bin sinema gösterim merkezi varken 1938’de 190 bine (%108) yükselmişti. Sesli sinema da 24 adetten 6670 adede (%2780) fırlamıştı. Sinemanın sanat dalları içinde toplumu eğitebilen ya da uyuşturabilen özelliği bilindiğinde ne kadar önemli bir araç olduğu daha iyi anlaşılır. Kronştad, Ekim gibi filmler Sovyet sinemasını zirveye çıkarmıştır. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
1913 yılında günlük gazete tirajı 3 milyon iken 1933’te 13,65 milyona, 1938’de 19,43 milyona (%647) çıkmıştı. Ülkemizde gazete satabilmek için tabak, tencere dağıtıldığı dönemleri hatırlayanlar gelişmenin büyüklüğünü daha iyi kavrar. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
Ünlü Rus edebiyatçılarının eserleri Ekim Devrimi’ne kadar sınırlı sayıda basılmışken devrimden sonra (1917-38) hem çevrildiği diller hem de baskı adedi ölçülemeyecek düzeyde artmıştı. Puşkin devrimden sonra 66 dilde 30 milyon adet basılmıştı. Tolstoy 54 dile çevrilmiştir. Sçedrin, 24 dilde, 5,58 milyon basılmıştı. Maksim Gorki, 61 dilde 40 milyon adet basılmıştı. Sovyet ülkesi edebiyata doyuruluyordu. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
Devrim sonrasının edebiyat alanında da patlama yaşanmıştı. Vladimir Mayakovski, şiir, tiyatro gibi pek çok dalda ürün vermişti. Aleks Nikoloyaviç Tolstoy (Peter I, Çile Yolu) romanları ve tiyatro oyunları; Mihail Solohov (Durgun Don, Toprak); Nikolay Ostrovski (Çelik Böyle Sertleşti); Aleksandr Fedeyev (Genç Gerge romanı) vb. Sovyet ülkesi sanat ve sanatçı cennetine çevrilmişti. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
Müzikte, Şostakoviç (Leningrad Senfonisi); Şoporil, Şebalin vb. büyük besteciler yetişmişti. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
Mimari’de, Moskova Metrosu ve Moskova-Volga kanalı dünyada eşine az rastlanır örnekler sergiliyordu. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
-
Bilimsel alanda da Sovyet Bilimler Akademisi açıldı. Pavlov, Komorov gibi sayısız biliminsanı yetişti. Soruyoruz! Sovyet Halkı mı haklıydı, düşmanları mı?
Sayı 22 (Ağustos – Ekim 2006)