22 Ağustos 2016 tarihinde TKP 1920 tarafından “IŞİD ve PKK de bozguna uğrayacak” başlığıyla yapılan değerlendirme karşısında aşağıdaki zorunlu açıklamayı yapma ihtiyacı duyduk.
Saldırı değil eleştiri yapılmalı, yıkıcı değil yapıcı olunmalı
PKK, elbette eylem anlayışı dahil birçok açıdan eleştirilebilir. Nitekim biz, Ankara Güvenpark eylemi sonrasında bu kapsamda iki kez eleştirel açıklamalarda bulunduk. Ancak bunun yolu, tam da AKP’nin yaptığı gibi ve tabii ki AKP’ye hizmet edecek şekilde PKK ile IŞİD’i aynı karede görüp telaffuz etmek, biri demokratik zeminde diğeri halk düşmanı olan iki yapıyı eşitlemek değildir. Aksi takdirde, eleştiri değil saldırı yapılmış, yapıcı değil yıkıcı davranılmış oluyor.
Sınıfsal bakış, bir nitelik farkıdır; karşıtlarına yaklaştırmaz, uzaklaştırır
Devrimcileri, genelde sınıf karşıtlarının özelde iktidarın ölçülerinden ayıran temel nitelik, olaylara şekli açıdan değil öz ve nitelik açısından bakmaktır. Değerlendirmemize konu olan yapının adı “komünist” olduğu için, Marksizmde kabul gören ölçülerden hareketle söylersek; eğer Clausewitz’in değimiyle “eylem, siyasetin farklı araçlarla sürdürülmesi” ise, “o da silah-bomba kullanmış öteki de” anlamına gelecek türden bir eşitleme üzerine sağlıklı değerlendirmeler bina edemeyiz. Bunu yaptığımız zaman, Marksizmin “haklı savaş” “haksız savaş” tanımlarını reddetmiş, Spataküs’ten Zapata’ya, Lenin’den Mao’ya, Fidel’den Mahir Çayan’a kadar sınıflar mücadelesinde zorbaya karşı anlayacağı dille yanıt vermiş tüm öznelere, bu türden örgütlenmelere ve tarihsel kesitlere haksızlık etmiş oluruz.
Komünistlik, kimliklerin reddini değil sınıfsal bakışa içerilmeyi gerektirir
Komünist ön adlı bir parti olmak ve meselelere işçi sınıfı gözüyle/ölçüleriyle bakmak, kimlik sorunlarını yok saymayı ve sınıf siyasetiyle arasındaki kurulabilir bağın dinamitlenmesini değil, güçlendirilmesini gerektiriyor.
Dikkat edilirse, 15 Temmuz sonrasında IŞİD’in eylemleri bıçakla kesilmiş gibi durdu. Sokaktaki demokrasi söylemli, AKP belirlenimli ayinlerde (Yenikapı dahil) bir patlama olacağına dair en ufak bir kaygı gözlenmemesinin, AKP’nin bu konudaki rahatlığının sebebi, IŞİD’le olan örtüşmedir. Tam da bu bağlamda Antep’teki düğün saldırısı için “IŞİD, AKP’nin ihtiyaç duyduğu noktada bir kez daha devreye girmiştir” demek abartılı olmayacaktır.
Biri düğüne diğeri Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik olarak gerçekleştirilmiş iki eylemi aynı kefeye koymak, “şehitlik” tanımında da aynen iktidardaki manipülatif ağızlar gibi toptancı “terör” ölçüsünden hareket etmek, ölçülerde ve müttefik seçiminde yer değiştirme işaretleri olarak okunabilir ki bu çok kaygı vericidir.
Akıl tutulması
Değerlendirmenin toplamına, Marksizm yoksunu, günlük akılla düşünüp görüngülerle hareket eden bir bakış hakim. Öyle ki “kapitalist sistemlerde devlet kimin devletidir; güvenlik-emniyet teşkilatları hangi sınıfın çıkarlarını güvenceye alır?” gibi Marksizmin ABC’siyle ilintili soruların dahi yanlış yanıtlarına rastladığımız söz konusu değerlendirme, bizleri problemin anlık bir yanılgıdan ibaret olmadığına dair, ciddi boyutlarda kaygılandırmıştır.
1946’dan bugüne emperyalizmin içsel bir olgu olduğu ve hükümetlerin onlarca kez değişmesine rağmen bu gerçekliğin giderek derinleşen, güncellenerek kök salan temel bir nitelik olma özelliğini koruduğu ülkemizde, bu ilişkiyi Cemaat’le sınırlı görmek, emperyalizmin özel yetkili partisi AKP’ye ve özel harp güçlerine antiemperyalistlik atfetmek, aklın Marksizm dışına düşürecek boyutta tutulmasıdır. AKP ve Cemaat gibi emperyalizmle ve işbirlikçi sermayeyle iç içe geçmiş iki gücün öznel nedenlerle birbiriyle çarpışması, onları iki karşıt sınıfın güçleri haline getirmez. Dolayısıyla bizler, ezenlerin iki temsilcisinden birine yedeklenmek veya darbecilerden darbe beğenmek zorunda değiliz.
Cemaat’in ABD’yle ilişkileri, ona karşı atılan her adımı olumlamayı gerektirmez
Gelişmeler dikkatli bir sınıfsal gözle değerlendirilebildiğinde, öz itibariyle Cemaat’in ABD’cilik dahil hemen tüm niteliklerinin AKP’de de olduğu ve bugün deyim yerindeyse başarılamayan darbenin devamını AKP’nin getirmekte olduğu görülecektir. Örneğin ordu, antiemperyalist bir ruhla değil NATO ruhu ve nitelikleriyle yeniden düzenleniyor; askeri alanlar halka açılmak üzere değil tekellere peşkeş çekilmek üzere boşaltılıyor.
OHAL koşullarında Varlık Barışı, Varlık Fonu ve Kamusal Varlıkların Satışı birbirini tamamlıyor; antiemperyalizm veya antikapitalizm değil olağanüstü bir yağma, metalaştırma ve mülkiyetin el değiştirmesi durumu yaşanıyor. Tam da bu nitelikleri sebebiyle AKP, 16 Temmuz sonrasında hızla OHAL ilan ederek tam teşekküllü bir darbe programını devreye sokması sonrasında Koçlardan Novartis’e, Shell’den Siemens’e kadar geniş yelpazede sermayeden teşekkür almış, yeniden yapılanmada SADAT gibi kontrgerilla nitelikli yapıları öne çıkarmıştır.
Yine anlaşılmadıysa; “ama Cemaat paralel yapı oluşturmuştu” diye itiraz edilecekse; Maarif Vakfı’nın Milli Eğitim Bakanlığı’nın paraleli, Varlık Fonu’nun bütçenin paraleli, Saray’ın Meclis’in paraleli olup olmadığı konusuna bir nebze de olsa kafa yorulmasını öneririz. Tekbir ve selalarla, tarikat ve cemaatlerle inşa edilmekte olan sürecin de 12 Eylül’ün “neoliberalizm+siyasal İslam” ölçülerini koruduğu gerçekliği üzerinden atlanmadan, tüm kavgalarına rağmen Cemaat ile AKP’nin aynı sınıfsal zemine bastığı ve aralarında sınıfsal bir devamlılık olduğu gerçekliği ıskalanmadan değerlendirme yapılmalıdır.
Toptancı bakış açısı, egemen olanın duruşunu besler
Unutmamak gerekir ki sınıfsal ölçülerin yitirildiği toptancı bakış açısı, son tahlilde egemen olanın politikalarını, duruşunu besler. Ezilenler adına, mücadelelerden ve ödenen bedellerden süzülerek birikmiş genel doğruları/ölçüleri bilmek ve dikkate almak, kökeninin 1920’lere dek uzandığı iddiasında olan bir yapı için, bir sorumluluk olduğu kadar bir zorunluluktur.
TKP 1920’nin, sapla samanı karıştırmaya sebep olan ve “Yetmez ama Evet”i de aşıp giderek Vatan Partisi’ne yaklaşmakta olduğu izlenimi veren bu duruşu hızla sorgulayıp nerede, nasıl ve neden bu temel yanlışa düştüğünü göreceğine inanmak istiyoruz. Aksi takdirde cephesel zeminde dahi bir arada olma, ortak hareket etme koşulu kalmayacaktır.
23.08.2016
Devrimci Hareket