24 Haziran ve 8 Temmuz’da gerçekleşecek olan ve basit bir seçim olmanın ötesinde açık faşist bir diktatörlüğe geçiş için vize anlamına gelen bu iki tarihte memleket sandık başına gidecek. Bu noktada yüreği eşitlik, özgürlük ve adaletten yana atan tüm halk kesimlerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Saray rejiminin yıkılması ve takip eden süreçte halkın söz, yetki ve karar sahibi olduğu bir düzenin kurulması için 24 Haziran ve 8 Temmuz’u kritik birer dönüm noktası olarak tanımlamak abartılı olmayacaktır.
Dünya genelinde derinleşen ve sistemin sahiplerinin de bir çözüm bulamadıkları ekonomik kriz, emekçilerin bugüne dek kazanılmış haklarını ellerinden almayı, işçi ücretlerini geriletmeyi, taşeron ve güvencesiz çalışmayı dayatıyor. Adı gerçek anlamda kölelik olan bir düzeni emekçi halk kesimlerine güle oynata kabul ettiremeyeceklerinin bilincinde olan egemenler zor ve şiddet yöntemlerine dört elle sarılıyorlar.
Saray rejiminin memleketimize giydirmeye çalıştığı ve adına “Başkanlık” denilen deli gömleğinin ekonomik arka planını açık olarak bu gerçeklik oluşturuyor.
Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in ağzından dökülenler ülkemiz egemenlerinin bugüne dek olduğu gibi bugünden sonra da nasıl bir düzen hedeflediğinin en sınıfsal ifadesidir: “Seçimlerde kim yarışı önde bitirirse mutlaka siyasi liderler kendi ekiplerinden bir Kemal Derviş bulacaklardır” açıklaması seçim sonrasında ülkemiz halklarına nasıl bir ‘acı reçete’nin reva görüleceğinin en açık beyanıdır. Amaçlanan mutlaka emekçilerin boğulduğu, krizin yükü altında ezildiği bir düzendir.
8 Temmuz itibariyle nihayetlenecek olan bu referandumun hemen ertesinde sol/devrimci kesimlere büyük bir görev düşeceğini bugünden görmek ve buna dönük bir hazırlık yapmak gerekiyor.
Emek ile sermaye arasındaki kavganın çok daha çetin koşulları önümüze getireceğini, seçimin galibi her kim olursa olsun emperyalizm tarafından dayatılacak olan köleliğin esas muhatabının memleketimizin onurlu insanları, emekçileri ve üretenleri olacağını biliyoruz.
Tam da bu yüzden gerek seçime giderken gerekse de seçimden hemen sonra, üretenlerin yöneten olduğu bir ülkeyi kurmanın gerektirdiği tüm sorumlulukları ve de ciddiyeti yerine getirmek için ÜRETENLER YÖNETECEK diyoruz.
Emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı özgürlük mücadelesini halkımızla birlikte büyüteceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
Ülkemiz halklarının içine itildiği bu karanlıktan sınıfsal mücadelede ısrarı elden bırakmayan, parlamento sınırlarına sıkışmayan, bağımsız, birleşik bir mücadele ile çıkılabileceğine inancımız tamdır.
Halkımızı böylesi bir mücadelede omuz omuza vermeye çağırıyoruz.
İnanıyoruz,
SARAY rejimini hep birlikte yıkacağız. İşçilerin, köylülerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların, bilim insanlarının, akademisyenlerin, onurlu gazetecilerin söz, yetki ve karar sahibi olduğu bir ülkeyi kuracağız.
1 Haziran 2018
Devrimci Hareket