“25 yıl boyunca Veysel Güney‘in mezarının dahi ailesinden ve çevresinden yoksun bırakılması 12 Eylül darbe rejimi ve devamı iktidarların ayıbıdır.
78’liler Girişimi Veysel Güney‘in mezarını bulmakla hem Türkiye’yi bir ayıptan daha kurtarmış, hem de kaybedilen, yok sayılan toprağın altındaki arkadaşlarına karşı yıllar ve yıllarca ihmal edilmiş bir görevi yerine getirmiştir.
Kaybedilen, yok sayılan yüzlerce arkadaşımızın mezarlarını bulmaya, acılı ailelerini yıllar sonra hiç olmazsa çocuklarının mezarlarına kavuşturma çalışmalarımız sürecektir.
Çünkü biz biliyoruz ki ölüsüne sahip çıkamayan dirisine sahip çıkamaz .” (abç)
Yukarıdaki ifade, Veysel Güney‘in mezarının bulunması sonrasında “ Celalettin CAN – 78’liler Girişimi Türkiye Sözcüsü ” imzasıyla yapılan açıklamadan alınmıştır. Bilindiği gibi “78’liler” bir süredir devrim şehitleri üzerinden bir çalışma başlatmış; ancak bu çalışmada devrim şehitlerinin kimlikleri ve uğrunda bedel ödedikleri değerler yok sayılarak, sorun bir çeşit “hukuksal yanlışı düzeltme”, “bir ayıbı giderme”, vb çerçevede görüldüğü; daha da önemlisi söz konusu şehitlerin bugün kavgalarını sürdüren yoldaşlarının örgütsel varlığı yok sayıldığı için; çeşitli devrimci yapılar tarafından “78’liler” bu konuda uyarılmıştır. Ne var ki Veysel Güney‘in mezarının bulunması sonrasında yapılan ve yukarıda bir bölümünü aktardığımız açıklama; bırakalım uyarının dikkate alınmasını, “78’liler”in, hadlerini aşan bir üslup ve saygısızlık hali içinde olacaklarını gösteriyor.
Aslında “78’lilik” bizler için bilinmeyen bir nitelik veya çaba değildi. Nitekim 12 Eylül 2005’te uyarmıştık:
“ İnsanın bugün nerede durduğu, geçmişi nasıl algıladığının da aynasıdır. 12 Mart sonrasında hızla kenara düşüp, sistem içi kanallarda kendine yer açan, kavga döneminde itibar etmediği kazanımlar peşinde koşup, küçük hesapların küçük insanı durumuna düşen; ama, Mahir’ler sorulduğunda ‘arkadaşı’ olduğunu söyleyen, unutmadıklarını arada bir anımsatma ihtiyacı duyan ‘68’liler’i bilmeyen yoktur. Örneğin bugün Çakıcı’nın avukatlığını yapacak denli düşkünleşen (değer ve ölçek yitimine uğrayan) Bozkurt Nuhoğlu’na sorulsa yine Deniz Gezmiş’in arkadaşı olduğunu, unutmadığını, vs. söyler.
Benzer bir durum, 78’liler için de geçerlidir. Biz bu örgütlenmeden/çabadan bir şey çıkmaz demiyoruz; ama, 68’liliğin vardığı yere varma riski taşıdığını görüyor, biliyor ve uyarıyoruz .” (12 Eylül 2005, Devrimci Hareket)
Bugün artık devrimcileri, kavga ve değerlerini yok sayma, bir devrim şehidini toprak altındaki bir kemik yığını olarak görme eğilimi, sadece Türkiye’de veya “78’liler”de değil dünya ölçeğinde yaygındır. Anımsanacak olursa Che Guevara da bu türden bir çabaya alet edilmişti.
Mevcut çarpılmanın, değerlerde erozyonun, küçülme ve çürümenin boyutunu görmek için gelin yukarıdaki alıntıyı tekrar okuyalım: “78’liler”, Veysel Güney’in mezarının bilinmemesini önce “ 12 Eylül darbe rejimi ve devamı iktidarların ayıbı” olarak görüyor, sonra da mezarı bularak “ Türkiye’yi bir ayıptan daha kurtarmış” oluyor. Birincisi, Veysel Güney‘e yapılan ayıp değil, faşizmin niteliğinin sonucu bir düşmanlıktır. İkincisi, bırakalım devrimciliği, demokratlık bile “ayıp gidermeyi” değil, hesap sormayı gerektirir.
Açıklamada, “kaybedilen, yok sayılan toprağın altındaki arkadaşlarına karşı yıllar ve yıllarca ihmal edilmiş bir görevi yerine getirmiştir.” deniyor ve “ Çünkü biz biliyoruz ki ölüsüne sahip çıkamayan dirisine sahip çıkamaz” diye ekleniyor. Kendini Veysel’in yoldaşı, dava arkadaşı veya en azından aynı değerlerin insanı olarak sayan hangi insan ona böyle ölü muamelesi yapar ki? Ortada bir ihmal varsa; bu ihmal, Veysel’in kavgasını Veyselce sürdürmeyenlere ve silahını yerde bırakanlara aittir. Gerisi gevezeliktir. Doğrudur mezara ailesi sevinmiştir. Buna saygı duyuyoruz. Ama kimse bunun arkasına sığınarak, yıllardır içinde bulunduğu “ mücadele etme ve hesap sorma ihmalini” yok sayamaz. 78’liler yaşamlarının hangi kesitinde Veysel veya bir başka devrim şehidi için neler yapmıştır; bunu dost da düşman da bilmektedir. Devrimci kimliğin tükenmesi noktasında ortaya çıkan ve kurucularının ihtiyacı olan bir yapının öznesi olarak Celalettin Can ve arkadaşları, yavuz hırsızlık yapmayı bırakıp devrimcilerle aralarındaki çıta farkını görmeli ve “sivil toplumculuk oyunu” oynayacaklarsa; bunu, hadlerini bilerek yapmalıdır.
Ülkemizde devrimin başarısı; sendikayı, derneği, kitle partisini; odayı, baroyu, vb. gerekli kılmaktadır. Ne var ki her kurum, kuruluş amacını ve dolayısıyla hareket sahasını bilerek işlev yüklenmelidir. Bu bağlamda “78’liler” de kendilerine vazife olmayan işlere kalkışmamalı; ölüye sahip çıkacağım derken, şehitlerimizi bir kez daha öldüren konuma düşmemelidir.
Devrimin moral değerleriyle bağını koparmamış her insan bilir ki, devrim şehitlerinin sıradan ölülerden farkı; devrimcilerin attığı her adımda, ürettiği her değerde yaşatılmaktır. Bu nedenle onlar, ölümsüzler olarak bilinir. Bu kültüre, devrimci yaşama ve onun normlarına yabancılaşanlar; devrim şehitlerini ölü , devrim gazilerini sakat olarak görürler. “ Hiçbir değer için ölmeye değmez ” fikri, bu yaklaşımın türevlerindendir.
Veysel Güney bir Devrimci Yolcuydu; onu anmak, ona sahip çıkmak; bugünün mücadele ihtiyaçlarını Devrimci Yolcu bir duruşla karşılamayı gerektiriyor.
VEYSEL GÜNEY’İ DEVRİMCİ YOLUMUZDA YAŞATIYORUZ.
30 Haziran 2006