WİKİLEAKS KİMİN KAHRAMANI?
Burjuva ideolojisi bireyi kutsarken, insanların yan yana gelerek örgütlü bir duruş sergilemelerini engellemek için çok çeşitli yöntem ve araçları da kullanır. Özgürlük bireyde cisimleşirken, kurtuluş bireyin kurtuluşu olarak algılanır.
2006 yılında gösterime giren V for Vendetta adlı film 2020 yılının totaliter İngiltere’sinde geçiyor. Maskeli bir kahraman önüne çıkan her engeli aşarak kötü adamları saf dışı bırakır. Filmin son sahnesinde bomba yüklü tren parlamento binasını havaya uçurur. Parlamento binasının önüne birikmiş halka ise havai fişek gösterisini izlemek düşer. Halkın harekete geçmesine bile gerek kalmadan ülke özgürlüğüne kavuşur. Filmde izleyicinin kahramanla gurur duyması bir yana özgürlük için mücadele etmek yerine bilinmeyen birinin bu işi yapacağı ve oturup beklemesi gerektiği mesajı verilir. Bugün burjuva medyada ortaya dökülen belgelerin çarşaf çarşaf yer alması, vıcık vıcık edilmesi, bir bilgi kirliği/dezenformasyon yaratmakla kalmayıp; insanların sadece izleyici konumuna düşmesini de beraberinde getiriyor. Belge bombardımanına tutulan halk düşünmeye bile zaman bulamadan koyunların ağıla doldurulması gibi istenilen yöne sürükleniyor.
Wikileaks adlı bir internet sitesinin ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait gizli yazışmaları açıklamaya başlamasıyla birlikte bu konu dünya ile birlikte Türkiye’de de adeta tek gündem haline geldi. Wikileaks tartışmalarında madalyonun iki yüzü var. Bir yüzünde karanlık ilişkilerin açığa çıkmasının iyi olduğunu savunanlar bulunuyor. Çeşitli gerekçeler öne sürülse de bu fikirde olanların ortak kanısı; kirli çamaşırların ortaya dökülmesinin bir yenilenme yaratacağı düşüncesidir. “Diplomasinin 11. Eylül’ü”, “Demokratikleşmenin, saydamlığın göstergesi”, “Artık hiçbirşeyin gizli kalmayacağı” vb. söylemler eşliğinde medyanın da yönlendirmesiyle beklentilerin çıtası o kadar yükseldi ki, insanların kafasında neredeyse kapitalist sistemin sallanmakta olduğu izlenimi oluştu.
Madalyonun diğer yüzünde ise bunun emperyalizmin bir oyunu olduğunu söyleyenler var. En son yayınlanan belgelerin de dışişlerinde çalışan birileri tarafından sızdırıldığının açıklanması kafalardaki soru işaretlerini artırıyor. Belgeler gerçek olsa bile bunların süzülerek servis edilmiş olması ihtimali gözden kaçmamalıdır. Bu durumun ise, kamuoyunun istenilen biçimde yeniden dizayn edilmesine yol açacağı açıktır. Wikileaks’in özgeçmişinin de temiz olmaması başka bir tehlikedir.
Wikileaks, bugüne kadar yayımladığı ‘gizli belgelerde’ gerçekleri açığa çıkarmak bir yana; varolanı bile yadsıyan, adeta işgale ‘meşruiyet’ kazandıran bir duruş sergiledi. Wikileaks, Temmuz ayında Afganistan’a ait 75 bin, Ekim ayında ise Irak Savaşı’na ait 400 bin gizli belge yayımladı. Ancak dikkat çeken nokta; yayımlanan belgelerin sansürlenerek yayınlanmasıydı. Sitenin yetkilisi Kristinn Hrafnnson Afganistan ile ilgili “hassas içerikli” bilgilerin yayımlanmadığını söylerken Irak ile ilgili ise “Bu belgeler, hiçbir bireye zarar verecek bilgi içermiyor” dedi. Afgan hükümetine etkisini ise Hamit Karzai’nin sözcüsü Vahid Ömer’in basın toplantısında, “Belgeler, ABD ile mevcut stratejik işbirliğimize ciddi zarar vermeyecektir. Belgelerde bizi şaşırtan çok fazla bilgi yoktur.” demesi Wikileaks’in ‘hassasiyetini’ gösteriyor.
Irak işgaliyle ilgili açıklanan belgelerde ise neredeyse işgal haklı çıkarılmaya çalışılıyor. ABD, Irak halkına yapılan işkencelerden sorumlu tutulmadığı gibi işkence yapan Irak güvenlik güçlerine ise müdahale edildiği açıklanıyor. Demek ki Ebu-Gureyb cezaevi hiç olmamış! Bugüne kadar işgal güçlerinin yaptığı işkencelere dair görüntüler de yalanmış! İşkenceden yargılanan askerler ise masummuş! Felluce ve başka yerlerde halka karşı kullanılan kimyasal silahlara dair hiçbir bulguya rastlanamıyor! Ayrıca bu belgelerde işgalden bu yana 1,5 milyon Irak’lının katledildiği gerçeği ise hasıraltı edilmeye çalışılarak yalnızca 66 bin kişinin öldürüldüğü bunun da daha çok işgal güçleriyle alakasının olmadığı ‘aydınlığa’ kavuşturuluyor. İşgale gerekçe gösterilen kitle imha silahları ise işgal güçlerinin eline geçmiş ve hala da geçmeye devam ediyormuş. Kitle imha silahları konusunda Bush’un Amerikan istihbaratı tarafından kandırıldığını itiraf etmesinin yanında Tony Blair’in işgale bahane uydurmak gerekçesiyle yalan söylediğinin tescillenmesi, Birleşmiş Milletler denetçilerinin herhangi bir bulguya rastlamaması meğer hepsi yalanmış. Wikileaks, böylece işgalle ilgili tüm gerçekleri ifşa etmiş oldu!
DEVRİMCİLER, AYRINTILARDA BOĞULMAK YERİNE OLGULARI BÜTÜNLÜKLÜ BİR YÖNTEM EŞLİĞİNDE DEĞERLENDİRİR
Devrimcilerin görevi ayrıntılarda boğulmak değil, incelediği olgunun bütün yönlerini dikkate alan bir bakış açısına sahip olmaktır. Anın değil, ancak sürecin değerlendirmesini merkeze alan bir yaklaşımın başarı şansı vardır. Anlık bilgi kesittir ve çoğu zaman da yanıltıcıdır. Askeri olsun ya da olmasın bir eylemi gerçekleştirenin kimliğini ortaya çıkarmanın yolu kimin işine yaradığına bakmaktır. Bazen eylemin gücü öyle sonuçlar ortaya çıkartır ki eylemi gerçekleştiren özne bile altında kalır.
11 Eylül saldırıları gerçekleştirildiğinde ABD için her şeyin sona erdiğini düşünenler olduğu gibi eylemleri kendisinin yaptırdığını söyleyenler de olmuştu. Zamanla görüldü ki hangi seçenek geçerli olursa olsun ABD, bu saldırılardan Irak ve Afganistan işgallerini gerçekleştirebilmek için yararlandı.
Hatırlanacağı gibi geçen ay Lizbon’da gerçekleştirilen NATO zirvesinde gelecek on yılın stratejisi belirlendi. Yeni konseptin en önemli vurgularından biri siber terör tanımıdır. Bu kapsamda vatandaşların kimlik bilgilerinin (nüfus bilgileri, parmak izi, göz ve yüz tanıma vb.)de paylaşılacağı ortak bir havuz oluşturulacak. Dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir teknolojik aletle (bilgisayar, cep telefonu vb) gerçekleştirilecek saldırıya anında cevap verilebilecek. Ancak burada asıl sorun bireylere ait her tür bilginin paylaşılmasını ve denetlenmesini sağlayacak hukuki zeminin nasıl sağlanacağıdır. ABD ve Avrupa’da mücadeleler sonucu elde edilmiş (göstermelik de olsa) haklar nasıl geri alınacak? Halklar siber terör aldatmacasıyla dünyanın herhangi bir yerine yapılacak müdahaleye nasıl ortak edilecek?
Emperyalizmin yayınlanan belgelerden çıkaracağı bir başka sonuç ise bu olayı kendi halklarına karşı kullanmak olacaktır. Kriz sürecinde işçi sınıfının yaptığı eylemlerle zor duruma düşen egemenler krizin daha da derinleşmesiyle ayaklarının altındaki zemini yitirmemek için önlemler almak zorunda. Önümüzdeki dönemde devlet sırlarının dahi korunamadığı, özgürlüğün bu kadarının da fazla olduğu bahanesiyle örgütlenme ve gösteri hakkını işçi ve emekçilerin ellerinden almak için yeni baskı yasaları hayata geçirilmeye çalışılacaktır.
Wikileaks’te yayımlananlar ister gerçek, isterse kurgulanmış olsun, emperyalistler için değişen bir şey yok. Onlar her şerden bir hayır çıkarmasını bilirler. Bir yandan yayımlanan belgelerle uşaklarına balans ayarı verirken; diğer yandan, ortaya çıkan durumu hayata geçirmeye çalıştıkları projenin payandası yaparlar.
Devrimciler emek harcamadan elde edilen hiçbir başarıya, sonuca güvenmemelidir. Mücadele sonucu değil de egemenler arası dalaşmanın ürünü olan olaylara bel bağlanmamalı, abartılı sonuçlar çıkarmaktan özenle kaçınılmalıdır.
05 ARALIK 2010
DEVRİMCİ HAREKET