Onlar
Açlıklarından yemek
Uykusuzluklarından uyku
Üşümelerinden hırka yaparlar
Onlar
Geleceğin umut çiçekleridir
Bakışlarında bir tomurcuk çatlaması
Duruşlarında bir gelincik sadeliği vardır
İnsanlığın tarihsel süzgecinden geçtikçe berraklığı artan, geliştirici ve güzelleştirici değerler, onların taşıyıcısı ve temsilcisi olan kesimlerin şahsında her dönem var olmuştur. Bunlar devrimcilerdir. Tüm zamanlara yayılan ve hiçbir zorba güç tarafından koparılamayan bir bağla birbirine tutunan bu güzel insanlar arasında, çağların aşındıramadığı bir yoldaşlık söz konusudur. Bu öyle bir gerçekliktir ki, Spartaküs’ün devrimciliği ile günümüzün devrimci duruşunu nitelik olarak aynı kılarken; tüm değişimlere ve sistem sahiplerinin tüm hokkabazlıklarına rağmen, devrimciliğin gülümseyen ve meydan okuyan duruşuna gölge düşürmek mümkün olmamıştır.
İşte bu “gölge kabul etmez” duruşun bugünkü temsilcilerinden olan devrimci tutsaklar, haramiler tarafından bir kez daha, teslim alma amaçlı projelerle muhatap edilmektedir. Ülkeyi “babalarının çiftliği” olarak gören ve istedikleri gibi at koşturmanın önündeki hiçbir engele tahammül etmeyen egemenler, hapishanelerin de hapisliğin de sebebidir. Oluşturdukları sömürü ve çapul sisteminde halkı “ya kırk katır ya kırk satır” tercihiyle karşı karşıya bırakır ve her türlü itirazı şiddetle cezalandırırlar. Bu nedenle, sistemle barışık olmayan her insanın hapishaneyle tanışma olasılığı vardır . Özellikle devrimciler, sahip oldukları karşı duruş potansiyeli ve vaadettikleri alternatif yaşam sebebiyle, her dönem sistem sahiplerinin saldırı araçlarına maruz kalmışlardır. Gerek teşhirde gerekse karşı duruşta örnek bir tutum sergileyen devrimcileri, hapishaneye kapatmak bile egemenlerin içini rahat ettirmez. Bu nedenle, hapishanelerde de devrimcilere yönelik saldırılar devam eder.
Bu saldırılarla hem devrimcilerin fiziki ve moral olarak yıpratılması amaçlanır, hem de halk kesimlerine gözdağı verilmek istenir.
Hapishaneleri teslim aldığında, sokakları daha kolay teslim alabileceğine inanan egemenler; değişik yöntemlerle sık sık devrimci tutsaklara saldırır ve sonuç almaya çalışırlar. Bu saldırıların sonunda, her seferinde, tüm kayıplarına rağmen ayakta duran devrimciler; haklılığın, meşruiyetin ve insanlık değerlerinin yenilmezliğini temsil ederler.
Devrimciler, yokluklara yenik düşürülmek üzere kapatıldıkları hapishanelerde öyle çok şey üretirler ki, toplumun umut çiçeği olur ve egemenlerin imha edici projelerine inat, özgürlüğü de yaşamı da çoğaltan bir duruş sergilerler.
Diyelim ki, sabah erken saatte gerçekleşecek idam için bir devrimci tutsağı gece geç saatte koğuşundan almaktalar; işte böyle bir durumdaki Statula “uykunuzu kaçırmayın, nöbet tutmayın. Sabah olur olmaz şarkımla uyandıracağım sizi” (Dido Sotiriu, Buyruk, sayfa:80) diye seslenir yoldaşlarına. Yaşamı ve direngenliği böyle kaynaştırabilen ve kendini değerlerinden, değerlerini yoldaşlarından ayırmaksızın yaşayan bir devrimci için tutsaklık koşulları, teslimiyetin hiçbir rengini/figürünü kabule gerekçe oluşturmaz.
Faşizmin günümüz temsilcileri, mızraklarının en sivri ucunu devrimci tutsaklara yöneltirken; onların, halkı temsil eden değerler ve bedenler toplamı olduğunu bilirler. Ulucanlar’da 26 Eylül’de gerçekleştirilen saldırının tüm aşamalarında en çok dikkat çeken şey, cellatların ele geçirdikleri her tutsağa teslimiyeti dayatması ve bunun için en vahşi işkencelerden geçirmesidir.
Belki, uzaktan bakanlar için inandırıcı gelmeyebilir ve “tutsak olan kişiye neden teslimiyet dayatsınlar?” diye düşünülebilir. Ancak, tüm varlığını haksızlık, yalan ve aldatma üzerine kurmuş olan sistem sahiplerinin açmazlarını kavrayabilenler için bu gelişmeler hiç de anlaşılmaz değildir. Zaten egemenlerin en çok yatırım yaptığı ve kendine güvence olarak kabul ettiği olgulardan biri de toplumsal dü şünme kalıpları üzerinde etki yapmak, günlük yaşam alışkanlığının dikkatleri gölgeleyici niteliğinden yararlanmaktır.
İnsanlar, hapishanelerde onbinlerce kişinin bulunduğunu ve bunların “F Tipi Cezaevleri” adı altında hücrelere kapatılmak istendiğini duyduğunda çoğu kez bu bilgi, günlük alışkanlıkların körleştirici etkisinin gölgesinde kalır ve ancak çok sınırlı bir kesim, bu gelişmelere tepki gösterir. İşte, sistem için sözünü ettiğimiz güvence budur. Ne var ki bu, kırılmaz değildir.
İnsanlığını yitirmemiş her kişinin yürek penceresine duyarlılık ışığını düşürmek mümkündür.
Yapılan tüm şaklabanlıklara ve F Tiplerini güzel gösterme çabalarına rağmen, zulmün yapıcılarının niyeti tüm çıplaklığı ile ortadadır. Tutsakları sahiplenen ailelere bir vahşi hayvan gibi saldırılması, sistemin halka karşı olan yanını ne denli sivrilttiğini göstermekte ve mevcut düşmanlığın boyutunu gözler önüne sermektedir.
Böyle sistemlerde işbirlikçilik, çürümenin ve alçaklığın en keskin kokusu ile barışık olarak varlık gösterir. “F Tipi”nin daha çok ölüm, daha çok işkence, daha çok insandışılaşma olduğu bilindiği halde; ona güzelleme yapılır. Devrimci-demokrat çevreler bu konuda çok net bir tutum sergilemeli ve ölçülerini oluştururken, ortaya atılmış olan oyalayıcı/yanıltıcı faktörlere itibar etmeden tutum belirlemelidir . Yalnız yakaladıkları bir devrimci tutsağa, sınıfsal karakterleri sebebiyle, işkence yapmaktan zevk bile alacak olanlara itibar etmek, onların potalarına girerek tartışmak, bizlerin duruşunu tereddütlü/belirsiz kılar.
Sokakları zapteden alçaklık, hapishanelerde dahi olsa, insanlık filizinin diri tutulmasına tahammül etmez. Bu nedenle saldıracak, yalan söyleyecek, yanıltacak ve sonuç almaya çalışacaktır. Adımlarımızı hem dikkatli, hem de hızlı atmalıyız.
Onları ikna ederek değil, mecbur bırakarak geri adım attırabiliriz.
Meşruiyetimizi haklılığımızdan alarak çıktığımız yolda, zebaniler kızacak diye yöntemimizi değiştirecek veya onlara şirin görünme hesapları yapacak değiliz. Onlar, ülkenin dört bir yanını zindana çevirme ve hücreli bir yaşamı halka dayatma hakkını kendinde gördüğüne göre; bizler için direnme ve hatta saldırma hakkı fazlasıyla vardır. Diğer bir ifadeyle, zalimler kılıcı zaten çekmiş durumdalar, bizlerin çekeceği kılıçlar için yapılacak meşruiyet tartışmalarına itibar edilmemeli ve yaşamın her alanında gereken yapılmalıdır.
10.8.2000
DEVRİMCİ HAREKET